-XXVI-

21 2 0
                                    

"Tetiği çek ve bununla yaşa"

Ellerim terliyor, silahın kabzasını daha sıkı kavrıyorum. Ağabeyimin kötü bir niyeti yok, beni incitmek gibi bir niyeti de yok, ne var ki o bir dürüst. Bir zamanlar benim de böyle olmamın istendiğini hatırlıyorum.

"Böyle mi yapacaksın" diyor nefes almakta bile zorlandığından zar zor konuşabilen Drew kelimeleri tükürürcesine "Hayatının sonuna kadar başkalarının dediği gibi mi yaşayacaksın? Ne zamandan beri böyle biri oldun sen?"

Ben bu anı daha önce yaşadım, diyorum kendi kendime. Bunu ispatlayamam, ama yaşadığımı biliyorum.

Ateş komutu geliyor.

Ama bunu yapamam. Yapamam. Şakağıma başka bir silahın namlusu dayanıyor.

"Yap" diyor Peter'ın sesi. "Yap"

Kafamı neredeyse hiç hareket ettirmeden gözlerimi ona çeviriyorum. Birkaç basit hareketle onu alaşağı edebilirim, onu indirebilirim. Çocuk oyuncağı.

Ama bunun yerine ani bir hamleyle elindeki silahı kenara itiyor ve kendi silahımın namlusunu çeneme dayıyorum.

Patlama sesiyle beraber gözlerim ardına kadar açılıyor. Bir anlığına uyandığımdan emin olamıyorum çünkü birileri ağlıyor. "Benim için yas mı tutuyorlar" gibisinden saçma bir düşünceye kapılınca başımı iki yana sallayıp uyku sersemliğimi üzerimden atmaya çalışıyorum. Burası transfer yatakhanesi, diye hatırlatıyorum kendi kendime. Burada her gece ağlayan birileri olur. Avuç içimle gözlerimi ovuşturuyorum. Söz gelimi Al. Çocuk buraya geldiğimizden beri neredeyse her gece ağlamaktan bir türlü vazgeçemiyordu, hele simülasyonlar başladığından bu yana çığlıkları beni sık sık uyandırır olmuştu.

Ama bu gece ağlayan Al değildi. Ağlama sesi bir kıza aitti.

Midemi yerinde tutabilmek için en son bir kızın çığlığına uyandığımda neler olduğunu hatırlamamaya çalışırken ayaklarımı yataktan aşağı sallandırıyorum.

***

Metal maşrapadaki içkiyi içmek yerine kabın içinde dairesel hareketlerle çevirirken yeni bir hayat, bir nevi kurtuluş için buraya gelip de umduğunu bulamadığı için vazgeçen, şey, listede ben de olduğum için, vazgeçmek zorunda kalan transfer adayların listesini çıkarıyorum. 

Edward. Myra. Şimdi de Al. Sırada ben varım.

Boğazıma tuhaf bir yumru tıkanınca içkimden bir yudum alıyorum. Alkol boğazımı yaktığında yüzümü buruşturuyorum.

Dün gece Al'ın cesedini kanyondan çıkardılar. Kendini aşağı atmış.

Al gibi biri normal koşullarda asla intihar etmezdi. Yani en azından ben öyle sanıyorum, onu yakından tanımıyorum ama bildiğim kadarıyla yardımsever ve sıcakkanlı, yumuşak bir insandı. Belki de geldiği yerde yaşayabilmek için fazla yumuşak. Ayrıldığı yerde yaşayabilmek için de öyle -görünüşe bakılırsa bu çocuğun bütün hayatı yanlış seçimler silsilesinden ibaret. Cesurluk yerleşkesine geldiğimiz ilk günden itibaren geceleri ağlıyor, simülasyonlar başladığından itibaren gecenin bir yarısı çığlık çığlığa uyanıyordu. Dövüş eğitimlerinde kimseyi incitmemek için sürekli bilerek dayak yiyecek kadar nazik bir çocuktu. Beni pert olduğumda hastane kanadına taşıyan çocuktu. Hah, bir de şey, dürüstlük transferiydi.

Onu dürüstlükten hayal meyal hatırlıyorum. Matematik dersinde aynı sınıftaydık, en arkadaki iki sırada otururduk. Gerçi, fazla bir şey yapmazdık ya da konuşmazdık. İster inanın ister inanmayın ikimiz de Cesurluk'a transfer olmadan önce adının ne olduğunu bile bilmiyordum. İlişkimiz nöbetleşe arka sıraya geçip uyumaktan ibaretti. Birimiz uyurken diğerimiz öndeki sırada oturup uyuyan müttefikinin dikkat çekmemesini sağlardı. Gerçi onun öndeyken de uyukladığından eminim. Neyse ki Al iri yarıydı ve ben de minyon sayılmazdım, bu yüzden kârlı bir anlaşmaydı. Kendi kendime gülüyorum. Yıllarca aynı yerleşkede, haftalardır aynı yatakhanede birlikte yaşadığım çocuk hakkında bütün bildiklerim bunlardan ibaret. Maşrapanın içindekine bir göz atıp iç geçirerek onu rastgele bir yere bırakıveriyorum. Al için arkadaşımdı demek abartılı bir ifade olur ama en azından nasıl desem... bir nevi kader yoldaşıydık işte. İnsan kötü hissediyor.

SIRWo Geschichten leben. Entdecke jetzt