-XII-

26 2 2
                                    

Küçükken, aşağı yukarı beş altı yaşlarındayken simsiyah kürklü bir yavru kedim vardı. Adını Drew 'la beraber, biyoloji kitabından, şimdiki kedilerin ataları olduğu söylenen canlıların olduğu bölümdeki isimlerin arasından seçmiştik: Panter. Kitapta bir de temsili çizimi vardı. Güçlü ve karanlık görünümünden etkilenmiştim. Sanırım kedim Panter'e düşkünlüğümün sebebi de cüssesinin ufacık olmasına rağmen görünümünün atalarına olan benzerliğiydi. En çok da gözleriydi sanırım. Karanlıkta bile pırıl pırıl parlayan yeşil gözleri öyle etkileyiciydi ki bazen gözlerine bakıp dalıp dalıp gittiğim olurdu.

Panter, geceleri sık sık yürüyüşe çıkar, ben uyanmadan dönmüş olurdu. Benim odamın penceresinden eve serbestçe girip çıkabiliyordu. Kediler köpekler gibi değildir. Fazla sıkmaya gelmezler. Sizin canınız istediğinde değil kendilerinin canları istediğinde yürüyüşe çıkmak isterler. Onların boyunlarına tasma takıp dolaştıramazsınız. Bir kere, onların kendilerine has bir duruşları vardır. Bir kedinin sizin yanınızda kalmayı kabul etmesi yalnızca iki durumda gerçekleşir: ya size ihtiyaçları olmalıdır ya da sizi sevmelidirler. Başka türlü, onları bir şey yapmaya zorlayamazsınız. Tehlikeliler de, siz onları evcilleştirdim sanırken bir de bakmışsınız ki onlar sizi evcilleştirmiş. Kedileri hapsetmeye gelmez. Bunu denemeye kalkarsanız ellerinizi tırmık içinde bırakırlar (ağabeyim Drew'un ellerinden biliyorum).

Bir gün Panter eve geri dönmedi. Sonraki birkaç gün boyunca her ara sokakta, her tamamlanmamış inşaat ve terk edilmiş harabede, hatta her damda ve çatıda onu aradım. Babam, annem, ağabeyim hepsi de ellerinden geldiğince bana yardım ettiler. Bütün uğraşlarımıza rağmen ne ölüsünü ne de dirisini bulabildik. Belki de araba çarpmıştır düşüncesiyle son günlerde meydana gelen kazaları soruşturduk. İşi çöplükleri karıştırmaya kadar götürdüm. Ama yoktu işte, hiçbir yerde yoktu.

"Sonra ne oldu?" diyor Tori. "Onu bulabildiniz mi?"

"Biz değil, Toby buldu" diyorum. "Bataklıkta"

"Ah..."

Kediler yüzemez. Tuhaf değil mi? Oysa atalarından olan kaplanlar ve parslar yüzebiliyormuş. Her neyse. Panter boğulmuştu. Oraya nasıl gitti, neden başına böyle bir şey geldi bilmiyordum. Bildiğim tek şey onun minicik, tüyleri yapış yapış olmuş sıska cansız bedenine bakarken bunun benim kedim panter olduğuna inanmak istemediğimdi. Şimdi, hareketsizken, öyle güçsüz, öyle ufak, öyle aciz görünüyordu ki... Hayattayken asaletinin kaynağı olan siyah tüyleri şimdi onu öyle zavallı gösteriyordu ki...

"Toby kimdi?" diyor Tori.

"Bir topluluksuzdu"

Arkadaşımdı.

"Panter'i bana o vermişti."

Panter bana çatılara tırmanmayı öğretmişti, Toby ise bana o çatılardan inmeyi. Eğer hayatınızın herhangi bir bölümünde inşaat demirlerine tırmanıp kedi aramamışsanız muhtemelen tam anlayamazsınız ama ikincisi daha zordu.

"İyi bir adam olmalı" diyor.

"Evet" diyorum. "Zeki biriydi."

İnsanın akıl danışabileceği kadar zeki nadir insanlardandı. Tavsiyelerini gerçekten dinlemek isteyebileceğiniz türden demek istiyorum. Şu anda en ümitsizce ihtiyaç duyduğum türden.

"Neden?" demiştim panterin ölümünden sonra bir gün, onu ziyarete gittiğimde. "Neden oraya gitmiş ki?"

"Kediler" demişti Toby ağır ağır "Çok hızlı hareket eder. Her aralıktan sıyrılırlar. Onlar yerlerinde durmak, durdurulmak için yaratılmış canlılar değildirler. Böyle hızlı hareket ettiğindeyse bir süre sonra yaşadığın yer kaçınılmaz olarak sana dar gelecektir"

SIRWhere stories live. Discover now