25 | Uçsuz bucaksız bir oda; kahvesini soğuk içenler.

678 59 161
                                    

Ne yapacağına dair sağlam bir kararlılık olsa da bunun nasıl yapılacağına olan soru işaretleri cevaplarına kavuşamıyordu.

Yattığı yerde kıvranıp durmak ve dünyada başka hiçbir şey onun yerinde olamazmış gibi davranan, öpemezmiş gibi öpen adamın omuzlarına tutunmak dışında pek bir şey yaptığı söylenemezdi.

Yalnızca parmak uçları sıcak ve pürüzsüz deride gezinip duruyor, oralara bir yere kendisine dair bir iz bırakmak istiyordu. Hatta bunun için pantolonunu çıkartmak için geriye çekilen Zhan'ı birden kendisine çekmiş ve dengesini kaybederek üzerine düşen adamın omzuna dişlerinin eşsiz bir imzasını bırakmıştı.

Bu, düşünmeden yaptığı eylemlerden ilki değildi fakat yine de üst bedeni çıplak olan Zhan'ı şaşırtmayı başarmıştı. Büyük olan elini omzuna götürerek doğruldu ve birkaç saniye sessizce bekledi. Altında yatan ve meydan okur gibi kendisine bakan gencin neler yapabileceğine dair beklentisini belki de sınırlardan kurtarmalıydı.

Bir yanı hala bunun doğru olmadığını söylese de itiraf etmeliydi ki artık durmak çok zordu. Bedeni çoktan yanmaya başlamış, belinden yukarıya tatlı bir ürperti yayılarak onu tesiri altına almıştı. Aşağı taraflarda ise durum çoktan vahim denilebilecek bir hale gelmişti.

"Tadın güzelmiş." Diye konuşan Yibo dudaklarını ıslattı ve gayriihtiyari elini ona yeniden uzattı. "Gel bir daha bakayım."

Zhan onun öne çıkan eline bakıp yavaşça gözlerini kızaran yüzüne çıkardı. Bakışları çok ağırdı ve bunun belki de mecazından kurtulan ağırlığı Yibo'yu yorgun hissettirmişti.

Yorgun olsa bile zaman geçtikçe daha çok bilinç kazanan zihnine karşılık, iradesini aşan hareketlerine son vermiyordu. Cesaret miydi bunu ona yaptıran emin olması zordu; ama her şekilde durmak istemediği bir noktadaydı.

"Zhan-ge?"

Kendisine bakan adama uzanıp neresi olduğu önemsiz onu yeniden ısırmak istediğinde havadaki kararlı eli sıcak parmaklara hapsoldu. Boynuna doğru güçlü bir nefes bırakıldı ve kendisini mani olmak için üzerine çıkan Zhan'ın sert yüzüyle bakıştı.

"Doğru dur Yibo, yapma."

Büyük olanın bahsettiği şeyi anlayan Yibo yaramaz bir bakışla sakinlik arasında gidip geldi. Sonra zayıf bir ıslıkla karşılık verdi.

"Oo haşin."

Bu karşılıkla ciddiyeti birden kırılan Zhan gülüyor gibi ses çıkartsa da hemen toparlandı ve kime laf anlatmaya çalıştığını kendisine yeniden hatırlattı. Ama elleri hala Yibo'nun bileklerinde ve bedeninin hakimiyeti onun üzerindeydi.

Yokuş aşağıya freni patlayan bir araçla yolculuk etmek gibiydi ona bu kadar yakın olmak. Ne kolaydı felaketini getirmek; belki de hiç durdurulamazdı. Bu yüzden Yibo'yu öpmeye başlamadan önce kendisini ona bastırıp çıplak üst bedenlerinin yer yer birbirine temas etmesine neden olmuş hem de sertliğini hissettiği gencin boğuk sesini damağında eritmişti.

Karar kendisinde olsaydı öyle kalmaya da devam ederdi ama Yibo'nun ondan ayrılıp nefes nefese, "Kıyafetlerimi çıkartsana." Demesinden sonra devam etmenin artık kaçınılmaz olduğu o tereddüt yaşayan tarafına bile anlatabilmişti.

Elleri ilk olarak aşağıya, küçüğün pantolonuna yöneldi. Hızlı davransa belki de saniyelerini alabilirdi, ama o yavaşça parmağına geçirdiği pantolonu iç çamaşırı ile birlikte aşağıya çekmeyi tercih etmiş, bunu yaptığında ise Yibo'nun ürpertisini kendi bedeninde bile hissetmişti.

"Üşüdüm."

Yibo tüm çıplaklığı ile önünde durduğu adamın titreyen kirpiklerine dokundu. Az önce açtırdığı gece lambası zayıf bir ışıkla göz bebeklerine yansıyordu; konuşmadan pek çok şeyi anlatabilmek mümkündü.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin