33|Buradayım ve gittiğin yerde de olacağım.

424 43 45
                                    

"Ben buradan daha öncede geçmiştim sanki."

Yibo asla doğru yolu göstermeyen navigasyona sessizce küfrettikten sonra doğru olmadığını hissettiği yolun orasında durdu. Eve geri dönerken kaybolduğuna, bu da yetmezmiş gibi bir de saatlerdir etrafta dolanıp durduğuna inanamıyordu.

Telefonundan yükselen ses sağa dönmesini işaret ettiğinde sağ tarafta olmayan yola baktı ve hırsla kapadı telefonunu. "Yalancı üçkağıtçı, kırk saattir aynı yerde dönüp duruyorum senin yüzünden."

Susuzluk dudaklarını kurutmuştu ve ısrarla arayan Xiao Zhan'ın aramasına cevap vermemek için çok zor dayanıyordu. Çünkü bir şekilde yolunu bulacağına fazlasıyla inanmıştı. Bu yüzden inadı henüz kırılma noktasından uzaktı. Etrafına düzgünce bakıp doğru olduğunu düşündüğü taraftan yürümeye başladığı sırada kendisini onaylayan fikirlere başını salladı. Büyük ağaçların arasından çıktığında ve Bay Yang'ın bahçesine benzeyen bahçeleri gördüğünde her şeyin kolay olacağına emindi.

Çok geçmeden önüne çıkan yazlık ev ona umut vermiş ve adımlarını daha da hızlandırmasına neden olmuştu. Çünkü aramakta olduğu evin etrafında benzerleri olduğunu görmüştü, yolu az kalmış olmalıydı.

Çalan telefonuna bir kez daha baktığında adımları yavaşlasa da durmadı ve eve ulaştığında Zhan'a ne diyeceği düşüncesine odaklandı. Tepkisinin abartılı olduğunu adı kadar iyi biliyor, ama tepki göstermenin yersiz olduğunu düşünmüyordu. Çünkü kendisi büyük olanın karşısında en başından beri hep açık kalmıştı. Gözlerinde biriken üzüntülerini de, arkasında saklanan küçüklüğünü de hiçbir zaman saklayamamıştı ondan.

Hiçbir vakit Xiao Zhan'dan öte bir yol çıkmamıştı karşısına ve şimdi, onun için başka insanların varlığının söz konusu olması düşüncesini bile kabullenemiyordu. Kabul etmekte zorlandığı bir başka şeyse kalbinin midesine düştüğüne dair kurduğu hayalin sebep olduğu bu ağır histi. Bazı zamanlar olanları anlamak ve tüm olaylar içinde kendisinin olduğu yeri algılamak konusunda beceriksiz kalıyordu. Bunun için ne zaman kendisine baksa, hak ettiği şeyler konusunda olması gerekenden daha azına kanaat getiriyor, bir başka deyişle kendisine eziyet ediyordu.

Tüm kavgası, kalbinin yerinde durmayıp aşağıya düşüp durması ve peşinden ayırmadıkları bu yüzdendi. Farkındaydı ama bunun farkında olmak değişmeye yetmiyordu.

"Sus düşünme şimdi bunları." Diyerek önüne baktığında uzaktaki o tanıdık kavuniçi rengindeki binayı gördü. "Buldum!"

Sonunda yolunu bulma sevincini havaya kaldığı yumruğuyla kutlarken arka cebindeki telefonunu eline almıştı. Aslında Xiao Zhan'ın sonu gelmeyen arayışına cevap vermeyecekti ama dürtüsel bir şekilde ona, 'bak ben yolumu buldum, korkma artık' diyesi gelmişti. Saniyelik ikilemin galibi yine inadı olduğunda yola koyulmak için önünde bir engeli kalmamıştı. Daha doğrusu o böyle düşünüyordu.

Kulağının dibinden vızıltı gibi bir sesle geçen taşın rüzgarını hissetmesi ve kendini kenara çekmesi neredeyse aynı anda oldu. Nereden geldiğini bilmediği bu taş, şaşkın gözlerinin yuvasını zorlamasıyla da karşılık bulmuştu fakat bundan daha da önemli olan taşı atan çocuğun nişan almış bir vaziyette kendisini göstermesiydi.

Ming Jie sanki karşısında azılı bir düşman varmış gibi kin oldu gözlerle bakıyordu. Yibo onu görünce ikinci bir şaşkınlık dalgası yüzünden sendelemiş ve yine arka cebine koyduğunu sandığı telefonunu yere düşürmüştü.

"Kımıldama!"

Ming' Jie kendisine bağırdığında nefesi dudakları arasında titreyerek ağırlaştı. Alnından süzülen tek bir damlanın şakağından aşağıya doğru çizdiği yolu hissediyordu. Yerdeki telefonunu almak için uzanan eli de olduğu yerde donup kalmıştı. Korkuyor sayılmazdı ama yanına yavaşça yaklaşan çocuğun çok iyi sapan kullandığını anladığı için temkinli olması gerektiğine karar vermişti. Az önce kulağının dibinden geçen taşın kazara oradan geçmediği de biliyordu. Ne de olsa kendisi de yıllarca elinde sapanla öteki çocukları tehdit etmiş, sayısız camı alaşağı etmişti.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin