27| İnsanlar ve heykeller.

532 62 109
                                    

"Hiç konuşmuyorsun."

Yibo önündeki boş bardağa tırnağıyla anlamsız eziyetler etmeyi bırakıp bunu diyen babasına baktı. Sonrada gözlerini kaçırarak diline kaçamak bir cevap dolamıştı.

"Sen de öyle."

Sahiden öyleydi. Babasının birkaç başarısız konuşma denemesinden sonra aralarına belirsiz bir sessizlik girmişti. Oraya, aniden ayarlanmış özensiz  mekana babası dün boşandığı karısını uğurlamak için gelse de Yibo'nun niçin orada olduğunu bilmiyordu. Çünkü aslında o kimseyi yollamıyordu, içinden kimse gitmiyordu. Gözleri görmüyor diye veda ediyor sayılmazdı. Üstelik kendisi değil ama anılarındaki Yibolar annesine az da olsa sarılıp çokça ona bakıyordu.

"Üzülüyor musun oğlum?" Bakışlarını etini koparmayı az önce bıraktığı baş parmağından çekip babasına çıkardı. İlgili bir şekilde kendisine bakan adamın yüzündeki yılların haklı çizgilerine ise mümkün değil alışamayacaktı. "Biz sana sormadık, ama annen her şeyi bitirmişti buna mani olamadım. Sen de biraz durgun duruyorsun, üzülüyorsan paylaş benimle."

Önce garipsedi. Bu sözler ile babasının görüntüsünü birleşmiyordu zihninde, anlamsızca yüreğine öfke ateşleri kuruluyordu.

"Bir yerden okuyup ezberinde tutmuşsun gibi. " diye konuştu öfkeyle gülmek ve kaşlarını çatmak arasında kararsızlık yaşadığı sırada. Bardağını sertçe masaya koymuştu. "Sana nasıl yanıt vermeliyim bilmiyorum. Her zamanki gibi davransana, zorlanmıyor musun?"

Babasını ensesine götürdü elini. "O kadar mı belli oluyor?" Mahcup gibiydi ve Yibo'nun yanlış anlamasına izin vermeden açıklamaya başladı. "Bir psikologla görüşmeye başladım. Seninle aramızı düzeltmek için neler yapmalıyım diye sormuştum. Çok mu garip oldu?"

Aslında değildi. Bir baba oğlunun üzüntüsünü sorgulayabilirdi, fakat ilkler her zaman biraz zorlardı. Üstelik Yibo farkında değildi ama o an olduğundan daha hassastı. Öfkesi yükseliyordu içinde, çok fazlaydı ve yine bilmiyordu ki bunun sebebi her duygusunun öfkeyi kuşanmasıydı.

Mesela o an üzgündü, tepinerek ağladığını hayal ediyordu oturduğu yerde. Pişmandı biraz, daha farklı davranamadığı ve sabah Xiao Zhan'ın ye dediği o son lokmayı yemediği için; midesi bulanmaya başlamıştı. Hayal kırıklığı da olabilirdi içinde ama bunun önemi yoktu çünkü zaten her şey dışarıya öfke maskesini takarak çıkacaktı.

Babasının ismini seslenmesiyle düşüncelerinin kapısını kapadı ve bulunduğu zamana döndü. Ona cevap vermediğini fark etse de dudaklarını birbirine bastırarak susup kalmıştı.

"Buradan çıktığımızda ne yapacaksın?"

"Eve gideceğim, sınavlarıma az kaldı ders çalışacağım."

Bay Wang'ın kaşları hayretle yukarı kalktı. Çenesindeki tuttuğu elleri aşağıya düşmüştü. Şaşkınlığının birazı Yibo'nun ders çalışacak olmasına olsa da aslında onun bu ayrılıktan hemen sonra hayatına olduğu gibi devam edecek olmasına hayretle bakakalmıştı. Yibo bunu söylerken ciddiydi ve belli ki değişen tek şey kendisi değildi.

"Anladım." Diyebildiği sırada içeriye giren kadının ince figürü dikkatini dağıttı. Çeyrek asırdır evli olduğu insan bir yabancı gibi, öylesine uğramış gibi gelivermişti yanlarına. Anlık bocalaması oğlunun öne çıkarak annesinin sandalyesini geriye çekmesi yüzünden farkedilmemişti.

"Beklettim üzgünüm. " Diyen Bayan Wang oldukça rahat gelmişti oraya. Klasik elbiselerini, giydiği topuklu ayakkabıları ve kendi kokusu haline gelen ağır kokuları bir kenara bırakmıştı. O kokuyu anne kokusu olarak zihninde kodlayan Yibo için bu içinde anlamsız bir gerilim yaratmış, dengesi şaşmıştı.

küçük işlerin adamı ve ebruli~yizhan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin