0.6

3.3K 372 307
                                    

Baji

Şehrin yarısını doyurmaya yeterdi bizim için hazırlanan kahvaltı. Annemin işi ve babamdan gelen şövalyelik boku yüzünden zaman zaman lüks, kraliyet etkinliklerine bulunsam böylesine gereksiz gösterilere muhtemelen asla alışamayacaktım.

"Bir dahakine daha az yemek getirsinler," dedim sertçe. "Hangi birini bitireceğiz?"

Nemli saçını minik bir at kuyruğu şeklinde toplamış, kahvesini yudumluyordu. Belli belirsiz gülümseyip tabağını doldurdu. "Kalanları sokakta yaşayan hayvanlar yiyor. O yüzden de bilerek daha az yiyorum bazen."

Ha? Kibirli soylular ne zamandan beri sokak hayvanlarını umursuyordu ki? Hele de boktan kraliyet?

Gerçi... Chifuyu tuhaf biriydi. Okuldaki haliyle pek de alakası yoktu davranışlarının. İkide bir gülmesi hariç tabii.

Tanrım, gülüşü cidden çok sinir bozucuydu. O lanet gülüşü dağıtmak, suratını yumruklamak istiyordum.

Kalanları düzgünce poşetlemiş, kahve dolu termosu kaptığı gibi verandaya geçmişti. Onu düşürdüğüm için trip atıyor gibiydi ama bilerek olmamıştı ki. Mal gibi kumların üstünde uyumasaydı, tüm bu saçmalığı zaten yaşamazdık.

Onu dürtmek yerine kucaklamak, kötü bir fikirdi sanırım Rahatsız hissetmiş, sapığın teki sanmıştı beni belki de ve o yüzden de yüzüme bakmıyordu pek.

Milyonlarca bildirim vardı telefonumda ama dalmaya götüm yemiyordu henüz. Tanrım, resmen tüm ülkeye rezil olmuştum... Güneş yüzünden yamulmuş halim, internetin yeni trendiydi!

Yanına ilişip yandan bir bakış attım. "Gözlerin çökmüş."

Gözlerinin altındaki morluklara dokunup bakışlarını kaçırdı. "Göz zevkini bozduysam kapatıcı kullanabilirim."

Kalkacaktı ki omzunu kavrayıp onu durdurdum. "Hayır amına koyayım. Uykunu alamamış gibisin, anlamında şey ettim. Hem, kapatıcı ne alaka?"

Hafifçe gülümsedi. "Fazla uyumam genellikle ve gözlerimin altı çabucak morarıyor. Bu kılıkla halkın karşısına çıkamam."

Minik topuzu, kanlı gözleri, berelenmiş dudakları ve ona aşırı bol gelen tişörtüyle... doğaldı. Daha insani. Her zamanki yapay görünüşünden fazlasıyla uzaktı.

"Keşke çıksan," diye geveledim.

Kıkırdayıp, saçma bir şekilde hâlâ omzunda duran elimi avuçlarının arasına aldı. "Bunu yapamam. Kurallar var. Doğal halimden tiksinmediğin için teşekkür ederim."

Elleri minik ve soğuktu. Başımı çevirip denize baktım. "Teşekkür edilecek bir şey yok."

Elimi bıraktı. "Çok da kötü biri sayılmam cidden. Arkadaş olmayı deneyemez miyiz en azından? Saray konusunda sana yardım edebilirim."

En başından beri, bana gerçekten de çok iyi davranıyordu. Açıkçası, onun herhangi birini terslediğini sanmıyordum okuldayken falan. İyilik timsali gibi takılıyor, bütün gün mal gibi sırıtıyordu.

"Bana iyi davranmanın özel bir sebebi var mı?" diye sordum yeniden ona dönerken. "Pek de yakın değildik okulda."

Alt dudağını sarkıttı. "Kendimi bildim bileli, sırf statüm yüzünden peşime takılan ahmaklarla uğraşıyorum. Beni sevdiklerini söylerler ama en sevdiğim yemekleri bile bilmezler." Elini benimkinin üstüne koydu. "Samimisin ve dondurmayla kaplıyken çok şirindin."

Dev ekrandaki suratım...

"Şirin falan değilim! Sert çocuğum ben."

Gür bir kahkaha atıp yanağıma uzandı ama hemen ardından kendini durdurup elini indirmişti. "Neyse, kıçımın kırılması için çok erken."

Bağırıp ona sırtımı döndüm. Kahrolası mal yüzünden havale geçirecektim. İkide bir kızarıyor, şekilden şekle giriyordum.

Elimle yelpazeledim suratımı umutsuzca. "En sevdiğin yemek ne bu arada?"

"Kızarmış erişte," demesiyle şokla kalakalmış ve yeniden ondan tarafa dönmüştüm. Kaşlarını kaldırdı. "Bir sorun mu var, Keisuke?"

Sertçe yutkundum. "Benim de en sevdiğim yemek kızarmış erişte."

Şaşkınlıkla parladı mavi gözleri. "Biranın yanında gömelim mi?"

Tanrım, bu çocuk cidden ayyaştı. İçip içip yeniden sapıtmasından tırssam da onu kırmak gelmiyordu içimden. En sevdiği oyuncağına kavuşmuş çocuklar gibiydi şu anda resmen.

"Sadece tek bir bira," dedim kaşlarımı çatarak. "Abartmak yok."

Başını hevesle sallayıp ellerini çırptı. "Valizime saklamıştım kızarmış erişte paketlerini. Acıkınca yaparız."

Tanrım, sahiden de küçük bir çocuk gibiydi! Bu çocuk mu ülkemizi yenecekti cidden? Ah, Japonya'yı zorlu yıllar bekliyordu...

nankörsün kei,









































kıçımın prensi || tokyo revengers  Where stories live. Discover now