2.5

2.8K 314 403
                                    

tw : az biraz cinsellik

Chifuyu

Wakasa'yı azarlama işini ertelemiş, Takemichi ve Senju'ya bu geceki kaçışımız için hazırlanmalarına söylemiştim. Lanet yerden uzaklaşıp biraz gevşemeliydik.

Göğsüme sığınan Keisuke'nin yumuşacık saçını nazikçe okşarken içimi çekiyor, konuşmamızı düşünüyordum. Onu anlıyordum. İki ay içinde uğraşmaya zorlandığı saçmalıklar ve bitmek bilmeyen küçümser tavırlar yüzünden, çaresizliğe kapılıyordu. Elbette ki kaçmak isteyecekti.

Yine de... beni bırakmaya yanaşmaması, ister istemez umutla dolduruyordu kalbimi.

Tanrım, neden tek çocuğum? Neden, sevgilimle uzaklaşamıyorum buradan?

Bileğimi kavrayıp avuç içimi öptü. "Seni üzdüğüm için özür dilerim, Chifuyu."

Daha sıkı sarıldım. "Seni anlamadığımı düşünme, Keisuke. Bir çözüm bulmaya çalışacağım."

Göğsümden kalkıp boynuma değdirdi dudaklarını. Ürpermiştim. "Bir fikrim var aslında."

Saçına yapışıp boynuma iyice sokulmasını sağlamak istesem de, uslu duracaktım. Durduk yere, çocuğu korkutmanın lüzumu yoktu. Onunla olabildiğim sürece, ufak adımlara bile razıydım.

Yanaklarını avuçlayıp gülümsedim. "Nedir?"

Sivri dişlerini göstererek güldü. "Tüm ülkeyi ateşe vermek." Dudaklarıma uzanıp nazik bir öpücük sundu. "Böylece, uğraşman gereken bir halk kalmaz ve benimle gelebilirsin."

Alt dudağını emdim. "Seni çok seviyorum, sevgilim."

Yanakları ısınsa da bakışlarını kaçırmadı. "Bence, bu ülke seni hak etmiyor. Gerçek seni bile sadece ben tanıyorum."

Orta okuldan kalma isyankâr fikirleri kovalamak adına dudaklarımızı kenetledim ve uzun bir öpücüğün içinde kaybolduk. Keisuke'nin dudakları dolgun ve de karamel tadındaydı. Çokça da bağımlılık yapıyordu.

Ah, dudaklarını daha alt kısımlarımda da hissetmeliyim...

Akşam yemeğini yedikten sonra biraz daha öpüşmüş, ardından da kılık değiştirip saraydan sıvışmıştık. Keisuke, kahverengi lens takıp saçını şapkanın altına sokmuş ve bizler gibi maske takmıştı. İlk defa bize katıldığı için heyecanlıydım çokça.

Tünellerde elimi sımsıkı tutmuş, sağımda yürüyen Takemichi'e soğuk bakışlar atmıştı sıklıkla. Saraya sarhoş döndüğüm geceden beri, araları açıktı ve barıştırma çabalarımı savuşturuyordu Keisuke. Ona göre, Takemichi bana yavşamaya yer arayan bi' domuzdu.

Şehre inince, kolunu omzuma atarak içimi yumuşacık yaptı. "Yanımdan ayrılma."

Sen iste, seninle cehenneme bile gelirim be sevdiceğim.

İki şişe böğürtlenli şarap ve birkaç kutu bira alıp çoğu zaman takıldığımız sahile geçmiştik. İnsanlardan uzakta bir köşe bulunca da maskelerimizi indirip aldıklarımızı bölüşmüştük.

Senju ve Takemichi'den biraz uzağa oturup Keisuke'nin yanağını öptüm. "Daha iyi misin?"

Şaraptan büyük bir yudum alıp suratını buruşturdu. "Uzaklaşmak gerçekten de iyi geldi." Dudağımın kenarını öptü. "Teşekkür ederim, Chifuyu."

Birkaç etkinlik ve okul haricinde, günler sonra ilk defa sarayın dışına çıkmıştı. Solgun ay ışığına ve lense rağmen, resmen ışıldıyordu gözleri. Wakasa'nın zehirli sözcüklerini bile unutmuş gibiydi.

Şarabı bölüşerek bitirdikten sonra, omzuma sokuldu ve belime sarıldı. "Bu gece ay seninle birlikteyken çok güzel, değil mi?"

İyi ama ay çok soluk bu gece?

Siktir.

Mallığı acilen kes, Chifuyu.

Yanaklarım ısınmış, kalp atışlarım hızlanmıştı. Mutluluktan dolan gözlerimi kırpıştırıp kıkırdadım. "Ölmeyi göze alırım."

Sevdiğim çocuk, beni seviyordu... Tanrım...

Belki de, ülkeyi ateşe verme işini ciddi ciddi düşünmeliydim. Keisuke'nin sevgisi, gerçekti. Oysa halk, sadece kusursuz prens Chifuyu'yu seviyordu. Beni değil.

Belimi okşayıp omuzumdan kalktı ve kocaman gülümsedi. "Köşede bir çocuk parkı görmüştüm." Arkadaki ikiliye kaydı bakışları. "Y-yani, baş başa kalmak istersen."

Maskemi yukarıya çekip arkadaşlarıma el salladım ve Keisuke'yle parmaklarımızı kenetleyip parka yöneldik. Takemichi ve Senju yokken dolaşmaya alışkın değildim böyle anlarda ama memnundum. Tanrım, Keisuke beni seviyordu!

Park, ıssızdı. Salıncağa yönelecektim ki kaydırağın tepesine çıkan merdivenlere doğru çekiştirdi beni. Plastik duvar ve çatının altına geçince de dudaklarma yumuldu. Ah, tam da dilediğim gibiydi öpücüğü. Tutkulu ve de açtı.

Alanın darlığını bahane ederek kucağına tırmandım ve aynı yoksunlukla emdim leziz dokuyu. Elleri belimde, bacaklarım belindeydi ve boynuna sarılmıştım. Sonsuza kadar böyle kalabilirdim.

Dillerimiz dolanınca şapkayı çıkarıp saçına daldırdım elimi ve öpücüğü derinleştirdim. Kalbim, göğüs kafesimi delebilirdi her an ama umursamıyordum. Keisuke'nin dudakları, ihtiyacım olan her türlü mucizenin anahtarıydı.

Alt dudağımı ısırıp geriledi. Plastik duvarlardaki minik deliklerden sızan ışık, genişlemiş irislerini seçmemi sağlasa da bana sıkıca sarılması uzun sürmemişti.

"Beni seç," dedi sayıklarcasına. "Sana aşığım, Fuyu."

Güçlü kollarının arasında, mideme yumruk yemişçesine büküldüm. "K-keisuse..."

Boynumda bir ıslaklık hissettim. "O-onlar seni gerçekten tanıma zahmetine bile girmiyor, asla da girmeyecekler." Daha sıkı sarıldı. "Beni seç, yalvarırım. Yeminim olsun ki seni üzmeyeceğim artık."

Gözyaşları hızlanınca, sırtını okşadım umutsuzca. Ah, ne bok yiyecektim ben? Sorumluluklarımı mı, yoksa aşkımı mı seçecektim?

alın size üst üste iki gün bölüm
en sevdiğim bölüm oldu bu çünkü kei hislerini anladı artık falan ^^


















kıçımın prensi || tokyo revengers  Where stories live. Discover now