3.6

2.3K 275 213
                                    

Baji

Kılık değiştiren Takemichi'nin sürdüğü aracın arka koltuğuna kurulmuş, saraydan yükselen alevleri izlerken kedilerimize sarılmıştık. Baya baya, sarayı ateşe vermeyi başarmış ve kaçıyorduk...

Chifuyu, lens yeşili gözlerini kırpıştırıp omzuma sokuldu. "Japonya, iç savaşa sürüklenmez umarım."

Takemichi, dikiz aynasından bir bakış attı. "Seni istemeyen aptallar sürüsünü düşünmeyi kes, Fuyu. Onlar seni hak etmiyor."

Bir gün önce, düğün ve taç giyme hazırlıkları sürerken, Chifuyu'nun yönetimini reddeden isyankâr bir kalabalıkla çevrelenmişti saray. Sarayın ve ordunun müdahelesi, bir noktadan sonra etkisiz kalmıştı ve biz de kargaşadan faydalanmayı seçmiştik.

En başından beri, tüm bu kraliyet saçmalığından kurtulmayı dilsem de çokça sinirliydim. Melekten hallice sevgilime bok atılması, vahşi yanımı dürtüyor ve katliam yapma arzumu körüklüyordu. Chifuyu, muhteşem bir kral olabilirdi...

Chifuyu'nun siyaha boyalı saçını öptüm. "Takemichi, haklı. Beyinsiz piçler, ilgine layık değil."

"İlk fırsatta, yurt dışına çıkmanızı sağlayacağım. Yeni kimlikleriniz sayesinde hiçbir sorun yaşamadan yeni bir başlangıç yapabileceksiniz." Kırmızı ışık yüzünden durunca benden tarafa çevirdi kafasını. "En yakın arkadaşımı sana emanet edebilir miyim, Baji-kun?"

Kararlı bir bakış attım ona. "Sevgilimi en iyi şekilde koruyacağım konusunda şüphelerin mi var cidden?"

Chifuyu, başını kaldırıp dudaklarını büzdü. "Göründüğümden çok daha güçlü olduğumu unutmayı kesin ulan." Kucağındaki Poe'nun başını öptü. "Babanı küçümsüyorlar."

Şirinliğine gülüp ensesine bastırdım dudaklarımı. Chifuyu'nun beni kolayca yere serdiği günü nasıl unutabilirdim ki? Tepesi atınca, delice bi' güçle doluyordu resmen. Eh, ben de onu kızdırmamaya özen gösteriyordum.

Nakuba'daki küçük bir kulübenin önüne varana dek, yolun geri kalanını sessizlik içinde geçirmiştik. Son birkaç saatte yaşanan kaos ve karmaşa, her birimizi fazlasıyla yorduğu için gayet normaldi. Bir an önce, bebeğime sarılıp gevşemek istiyordum.

Nakit, değerli mücevher, yiyecek ve kedi mamalarıyla dolu çantaları kulübeye taşımayı bitirince omuzlarını düşürdü Takemichi. "Wakasa ve ben hariç hiç kimse, hayatta kaldığınızı öğrenmemeli. Sözde, diplomatik bir görev için şehirden ayrıldığımı sanıyorlar ama bir an önce saraya dönmeliyim. İlk fırsatta, yine geleceğim."

Chifuyu, içini çekti ve arkadaşına sımsıkı sarıldı. "Sana minnettarım, Take. Hayatımızı kurtardın."

Takemichi, bizi ölü gösterme planını ortaya atmasaydı gerçekten de cehennemi boylayabilirdik. Agresif kalabalık, kraliçenin ani ölümü yüzünden bizi suçluyordu ve lanet gözlerini kan bürümüştü resmen.

Takemichi gidince yeni kimliğimi çıkardım. Chifuyu da benim gibi yapmış, suratını buruşturmuştu. "Edward ve Winter, ha?"

Kimlikleri kenara koyup yanağını öptüm. "Edward, küçükken kullandığım bir lâkaptı falan ama Winter ne alâka?"

Kaşları havalandı. "Fuyu, kış anlamına geliyor." Şaşkınlığıma gülüp Yuri'yi kucağına çekti. "Baban, babanın isminin anlamını bile yeni öğreniyor."

Siktir, Chifuyu'nun ne anlama geldiğini bi' kere bile araştırmamış ve de utançtan kıpkırmızı kesilmiştim. "K-kusura bakma..."

Çenemi öptü. "Minnoşluğun sayesinde affedildin." Az eşyalı kulübeye bakındı. "Hem, düşünmemiz gereken daha önemli konular var."

Dağın eteklerinde, yerleşim yerlerinden ziyadesiyle uzaktaydık şu anda. Hiç kimse bize ilişemez, canımızı sıkamazdı. En azından, Takemichi böyle söylemişti.

Yuri'yi diğer kedilerin yanına koyup burukça gülümsedi. "Hayatımın büyük bir kısmını içsel çatışmalarla geçirdikten sonra, gerçekten de kraliyetten kopmak tuhaf hissettiriyor." Elimi kavrayıp başını yana yatırdı. "Artık, benimle evlenmek zorunda değilsin. En başından beri arzuladığın özgürlüğe kavuştun."

Ona tereddütlere boğulma payı bırakmadan kemirdim burnunu. "O özgürlüğe birlikte kavuştuk ve daha uygun bir yaşta seninle evlenmeyi çok isterim."

Safir mavisi gözleri ışıldarken alt dudağını kemirdi. "Y-yani gerçekten de tüm hayatını benimle geçirmek mi istiyorsun?"

Bu ilişkide, ikinci bir aptala gerek yok!

Yanaklarını avuçlayıp kaşlarımı çattım. "Bebeğim, soluduğun duman yüzünden zekâ seviyen mi düştü?" Alnını öptüm. "Seni bırakacağımı mı düşünmüştün cidden?"

Yanaklarındaki ellerimi kavrayıp kocaman gülümsedi. "Beni sevdiğin için çok teşekkür ederim, Kei!"

Böylesine şirin olman, en büyük gaddarlık...

Onu göğsüme çekiştirip sımsıkı sarıldım zarif bedenine. "Asıl, benim sana teşekkür etmem gereken konular var."

Belki de... artık normal bir ilişki yaşayabilir ve birbirimizi daha yakından tanıyabilirdik, değil mi?

diğer bölüm, final :")














kıçımın prensi || tokyo revengers  Where stories live. Discover now