32. Bölüm

16 2 0
                                    


18 yaşındaydım. 18'ime girdiğimde hayatımın yalan olduğunu ve hayatımın değişeceğini öğrenmiştim. Sadece bir kaç ay öncesine kadar herşey çok normaldi. Her şey çok sakindi. Evden - okula, okuldan - eve olan bir hayatım vardı. Tabiki kaçamaklar yapıyordum. Cansel ve Bade ile kafelere giderdik bol bol. Cansel benim üst mahallemde, Bade ise Cansel'in 2 üst mahallesinde oturuyordu. Evlerimiz merkezde olduğundan her yer yakındı bize. Sinemalar, kafeler her haftasonu planlarımızda vardı.

Yine bir haftasonuydu. Annem mutfakta tatlı yapıyordu. Siyah kolsuz body kazağımın altına beyaz şortumu giymiştim. Üzerine Bade'nin bana aldığı gümüş renginde olan yusufçuklu kolyemi takmıştım. Mutfağa gelip anneme çıkmama izin  verip vermeyeceğini sormaya geçmiştim.

"Ooo bu ne güzellik? " demişti.

"Kızlarla buluşacağız anne. Tabi izin verirsen?" diye sormuştum.

"Olmaz." demişti. Yüzüm asılmıştı birden.

"Neden?"

"Tatlı yapıyorum ve bu tatlıyı yemeden hiçbiriniz bir yere gidemezsiniz!" demişti gülerek .

"Gelince yesek?"

"Olmaz. Çağır Cansel'le Bade'yi gelsinler yesinler öyle gidersiniz."

Tatlı yapmaya bayılırdı. 18 tane tarif defteri vardı. Her hafta başka bir tatlıyı yapar eğer çok beğenilirse aynı hafta o tatlıdan ikinci defa yapardı. Yukarı odama çıkıp Bade'yi aramış bizim eve uğramadan izin vermediğini söylemiştim. Bade tamam derken Cansel araya girmişti.

"Tahmin edeyim tatlı yaptı ve biz yemeden bizi evden dışarı çıkartmıyacak!? Aağ oley çok seviyorum Ahu Teyze'nin tatlılarını. Söyle Cansel uçarak geliyormuş!" demişti.

Cansel, annemin tatlılarına aşık bir insandı. Sadece annemin tatlılarına böyle tepkiler verirdi. Bir ara tatlıyı annem değil ben yapmıştım. Çok yapasım gelmiş ve tarif defterlerinden birinde çikolatalı rulo pasta tarifi görmüştüm. Bunu yapabileceğimi düşünmüştüm ve çokta güzel olmuştu. İkram etmeye geldiğimde ise Cansel bir çatal ağzına attıktan sonra annemin yapmadığını şap diye anlamıştı.

"Annenin tatlısı değil bu. Ama yinede çok güzel olmuş. Kim yaptı? Sen mi?" demişti.

"Evet ben yaptım. Nasıl anladın?" diye sormuştum.

"Anlarım ben. Doğar doğmaz gurme olarak doğdum ben. " demişti ve ikinci tabağı istemişti.

Şimdi ise ne tatlı yapan vardı ne de hayatı düzgün olan. Benim yüzümden ikisininde başı dertten çıkmıyordu. Hep bu savaşın içindeydiler ve canım yanıyordu. Keşke onları uzak tutmanın bir yolu olsaydı. Ama beni yanlız bırakmazlardı. Bıraksınlar istiyordum ama bırakmamışlardı.

Halalarımla salondaki üçlü koltuğa oturmuştuk. Yan tarafımızdaki ikili koştuğa ise Cansel ve Bade oturmuştu. Gitmiştik, ama bulamamıştık. Ya da bulmuş ama kıyısından dönmüştük. Acaba gerçekten orda mıydı? Elimdeki bıçağa bakıyordum. Üstündeki "Asel "yazısında parmağımı sürtüyordum. Büyük ihtimalle lazerle kazıyarak yazılmıştı. Cenk, bizimle gelmişti. Amcam kahve yapmaya gideceğini söyleyerek, ki bunun bahane olduğunu adım gibi biliyordum, Cenk'ide yanında mutfağa almıştı. Salonda ölüm sessizliği ya da fırtına öncesi sessizlik denilen türden bir sessizlik vardı. Cansel tırnaklarıyla oynamaya başlamıştı bile. Bu sıkıldığını gösteriyordu. Ne zaman stres olsa, sıkılsa tırnaklarıyla oynardı.

OlağandışıWhere stories live. Discover now