45. Bölüm - Final

18 1 0
                                    

4 Yıl Sonra...

"Asel kahvaltıya ne zaman inmeyi düşünüyorsun?"

"Geliyorum baba!"

Gözyaşlarımı sildim. Dizlerimi içime çekmiş, kulaklığımı takmış yatağın üzerinde oturmuştum. Her şey değişmişti ama ben bazı şeyleri unutamamıştım. Evim, adresim, odam,yaşım... Ne varsa değişmişti. Artık Türkiye'de değildik bile. Yepyeni bir sayfa açmış, yeni kimlikler almış ve tertemiz bir hayata başlamıştık. Kendi aramız dışında gerçek isimlerimizi kullanmıyorduk. Bilen sadece 5 kişi vardı. Ben, annem, babam, Bade ve Cansel.

Bade ve Cansel'in bizimle konuşmak için yeni hatlara özellikle dinlenmeyen hatlara ihtiyaçları olmuştu.

Her şey eskisi gibiydi uyandığımda...

Ama bazı şeyler değişmemiş, değişememişti. Artık 18 değil, 24 yaşındaydım. Bugün 5 aralık'tı. O lanet gündü ama ben lanet olduğunu kabul edemiyordum. Hâlâ içimde ona dair bir umut kırıntısı vardı. Onun yapmadığı bir umut kırıntısı.

O depodan nasıl çıktık tabiki merak ediyorsunuz. Amcam attığı kazığa rağmen adamlarını çağırdı çünkü öyle bir sinirlenmiştim ki. Annenizin size acı tebessüm ederkenki halinizi düşünsenize... Ne kadar kötü. Amcama bağırmış, çağırmış ve ittirmiştim. O da hiç beklemediğimiz bir anda adamlarını çağırıp buraya getirtmişti. Barış'ı bir güzel dövmelerine rağmen bizden çok fazla kayıp vermiştik. Özellikle de Cenk....

Cenk'i kaybetmiştik. Diğerlerinin isimlerini bilmiyordum ama beni onun ölümü derinden etkilemişti.

Barış, dayak yemesine rağmen hala kahkahalarıyla depoyu inletmişti. Babamı oradan çıkarmak hiç kolay olmamıştı. Benim bile avuçlarım kan içerisinde kalmıştı. Öldükten sonra iste yukarıda siyah kapüşonlu ceketiyle birini görmüştüm. Onu...

Şapkasını her zamankinin aksine düz bir şekilde takmış, baştan aşağıya simsiyah giyinmişti. Kapüşonunun şapkasını ise o şapkanın üzerine takmıştı. Yanlış görmediysem bir damla yaş yanaklarından süzüldükten sonra konuşup arkasını dönüp gözden kaybolmuştu. "Çoktan haketmiştin abi. Sıra bende."

O bu lafları ettiğinde, sıranın onda oluşunu söylediğinde emin gibi olmuştum. Belkide gerçekten parmağı vardı.

Babamın bir kere daha seslenişiyle aşağıya indim. Sofra hazırlanmıştı. Yerime oturdum ve haşlanmış yumurtanın önce beyazını sonrada sarısını yedim. Beyazından hoşlanmama rağmen yerdim ama ikisini bir arada yiyemiyordum. Annem büyük bardakta çikolatalı süt doldurdu bana.

"Yaşın kaç olursa olsun bu süt bitecek Asel Hanım. Beni böyle alıştırmasaydınız."

Gülerek sütümden bir yudum aldım. Annem artık toparlanmıştı. Geride bıraktıklarımızın hayatımızın hiç bir yerinde izi yoktu artık. Biri hariç. Onun izini silemiyordum.

Kahvaltı bittikten sonra ders çalışacağımı söyledim ve odama çıktım. Odamı açık mavi ve lilayla dekore etmiştim. Ders çalılmak o kadarda kolay olmadı. Aklım sürekli başka yerlere gidip durdu. Özelliklede 5 yıl önceki bugüne.

Ters çevirmiş şapkasıyla sınıftaydı. Yerime oturmuştu ve kalkmamıştı. Kantinde Bade ve Cansel'le konuşmuştuk ve herşey bugün başlamıştı aslında.

Bade ve Cansel'li arama fikri birden geldi ve ikisinide aradım. Önce Bade'yi arayıp hal hatır sordum. Daha sonra konferans görüşmesine alıp Cansel'i aradım. İkiside iyiydi.

"Ben çok özledim seni be kızım!" dedi Bade ağlarcasına.

"Ağlıyor musun lan sen?" diye sordum.

OlağandışıWhere stories live. Discover now