48💛

1.1K 141 210
                                    

Selamlar,

2538 kelime

Okurken, 'Sayfa mı atladım? Yanlış kitaba mı girdim? Bu yazar kafayı mı yedi?' diye düşünmek serbest. Aşağıdaki bazı satırlar ileriye dair bir kesit sadece.

Keyifli okumalar.

💛💛💛

"Sıradaki!"

Önümdeki içeri girmekte tereddüt ediyordu. Stresten, işaret parmağının tırnağıyla başparmaklarının etlerini soyduğunu görebiliyorum ve onu ilk kez böyle görüyordum.

"Sıradaki!"

Kapıya çıkan sağlık görevlisi, sıradakinin niye gelmediğini sorgulayan bir surat ifadesiyle bize doğru baktı. Sırası gelen kişi Marta Romina, beyaz önlüklü görevliyi görür görmez, geriye doğru adımladı ve bana çarparak durdu. Gözle görülür bir şekilde titriyor ama onunla alay etmeye niyetim yok. Ona bulaşmaya hiç niyetim yok hatta onunla ne zaman karşılaşsam ve sert bakışlarını üzerimde hissetsem, yolumu değiştiririm. Değiştiremezsem de elimden geldiğince tatlı bir yalakalık takınırım ki o bana bulaşmasın. Korktuğunu belli etmek istememesini anlayabiliyorum. Marta Romina'nın koruması gereken bir tahtı, hükmetmesi gereken bir güruhu var.

İnsanların ve hatta gardiyanların bile en çok çekindiği kadın mahkûm o.

O buraların hâkimi.

Babası hayattayken, Güney Amerika kıtasının en ünlü karteliymiş. Babasından kalan kültürel miras sayesinde kadınlar ve erkekler koğuşuna dünyanın en iyi uyuşturucusunu tedarik ettiği bilinen bir gerçek. Gardiyanların gözü gibi baktığı, bir dediği iki edilmeyen ve herkesin korktuğu kişinin zayıf noktasının ufacık bir iğne oluşu ise cidden trajikomik.

Sırtına dokunup dikkatini çekmeye çalıştım. Sert bakışlarını omuzunun üzerinden yüzüme indirdi.

"Sizden önce ben olabilirim." Cevabını beklerken tedirginliğim arttı. Geçen hafta c block koridorlarında karnıma attığı tekmenin sancısı kendini yeniden gösterdi. Niyetim yalakalık değil ama öyle göründüğüne eminim.

Marta hiçbir şey demeden önüne döndü. Ben, beni tiye almadığını düşündüğüm esnada, onun önüne geçmek sanki benim fikrim değilmiş gibi, kolumdan kavrayıp cılız bedenimi sağlık görevlisine doğru savurdu ve bunu yaparken hiç zorlanmadı. Sert davranarak, etrafına ufacık bir iğneden korkmadığını gösterme çabasında, basit bir nesneyi canlandırdım. Ağzımı açmamış olsaydım da bunu zaten yapacakmış gibi hissettim.

Kapı pervazına çarparak durabildiğimde, sağlık görevlisi bu tür şeyleri görmeye alışkın olduğunu belli eden bezgin bir suratla içeri doğru ilerledi. Kolumu ovuşturarak ardından girdim ve etrafa bakındım. Oturacak bir yer bulma umuduyla göz gezdirdim, saatlerdir sıranın bana gelmesini beklerken ayaklarıma kara sular inmişti.

Aşıyı olan mahkûmların numaralarını not alan kadın gardiyan ve sağlık görevlisinden başka içeride kimse yoktu. Gardiyanın dip boyası gelmiş sarı saçlarını yaptığı topuz dağılmıştı. Ağzındaki sakızı balon yapıp yapıp patlatıyordu. Etrafa saçılan tükürükleri düşünmemeye çalıştım.

"Numara?"

Odada tabure bile yoktu. Derin bir nefes verdim.

"314"

Gardiyan numaramı kâğıda işlerken sağlık görevlisi aşıyı hazırlamak için odanın diğer tarafındaki soğutucu dolaba adımladı.

"Şuradaki paketlerden birini aç." Duvar dibinde, bir yığın sağlık ekipmanın olduğu bir masayı işaret etti. Masaya yaklaşıp üzerindekilere göz gezdirdim. Bistüri sapları ve uçları, makaslar, ekartörler, pensetler, cerrahi plaklar, doku makasları ve üst üste yığılmış böbrek küvetleri... Bir ameliyat için ne ararsanız vardı. Bakışlarım bistüri uçlarında diğerlerinden biraz daha fazla takılı kaldı.

BU SAATTEWhere stories live. Discover now