68💛

688 89 148
                                    


Selamlar (+18)

4324kelime

Sizi bilmem de bana yıl gibi gelen bir aranın ardından verdiğim sözü tutabilmenin heyecanı var her yanımda. Bir iki kişi var sürekli soran sorgulayan. Onlara minneti bir borç bilirim. Yeni yılda gözünüz sağlık ve paradan başka bir şey görmez inşallah.

Bölümler aksadı diye küfür etmek çok günah ama🙎

Keyifli okumalar

💛💛💛

"Anahtar?"

"Bekle." Elindeki çantayı ayaklarımın dibine bıraktı. Dış kapının yanındaki çamurlu bir taşını eline aldı ve çamaşır sıkar gibi çevirdi. İçindeki gizli hazneden çıkan anahtarla gözlerimi kırpıştırdım.

"Oha!"

Hafifçe gülümseyip anahtarı deliğe soktu. "Şaşırılacak bir şey değil. Amazon'da üç dolara satıyorlar."

Kapıyı aralayıp geçmemi bekledi. İki adımdan sonra öylece durup etrafa baktım. Girişte solda bir adet L koltuk, hemen ardında açık bir mutfak ve yukarıdaki asma kattan görünen iki oda dışında başka bir şeyi yoktu.

Taş duvarları olan, bastığınız zaman gıcırdayan tahta zeminli, gayet sade, tam benlik bir evdi.

Tam arkamda durup çenesini başımın üzerine koyduğunda dudaklarım istemsizce yukarı doğru kıvrıldı. Ufacık temas bile onun tarafından sarmalanmışım hissi veriyordu.

Hastaneden dışarı adım attığımız zamanın üzerinden yedi gün geçmişti ve biz tam bir haftadır izimizi kaybettirmek için dört ev değiştirmiştik.

"Güzelmiş."

Derin bir nefesle kokumu içine çekti. "Buraya seninle gelmek de varmış."

Dediği şey dudaklarımdaki ufacık gülümsemeyi sildi. Daha önce neyden saklanırken gelmek zorunda kalmıştı ki? Bir hafta önce hastane de duyduklarım ve onun öncesinde denizaltında nam-ı diğer Güneş olan ülkenin genelkurmay başkanının ağzından bizzat işittiklerim aklıma üşüşmeye başladı.

Vatan hainiydim.

İkinci Dünya savaşından kalma ilaçlar içiyordum.

Feza istihbarat için çalışan üst düzey bir ajandı.

Travmalarım için yeterli bence.

Elindeki çantayı koltuğun yanına bırakan Feza, mutfağa yönelip buzdolabını bir şey bulamayacağını bile bile araladı. Refleks olarak yapıyor bence. Zira önceki dört evde de hiçbir şey yoktu.

"Ne alayım, ne istersin?"

Bir önceki evden artan kahveyi, çayı, ekmeği ve az kalan peyniri yanımızda getirmiştik. Ardından mutfağa ilerlerken gözlerim kahve yapabileceğim herhangi bir pot ya da kettle aradı.

"Kahve."

Çekmeceleri açıp kaparken "Sadece kahve ile yaşayamazsın." diye söylendi. İştahım olmaması onu bize yemek hazırlamaktan alı koymuyordu. Günlerdir öğün atlamadan masayı donatıyor, ayıp olmasın diye dürtüklediğim tabağımı izliyor, biraz daha yemem için zorluyordu. Ufacık bir sinir ve bıkkınlık belirtisi göstermeden yapıyor oluşu beni şaşırtıyordu. Ben olsam o tabakları çoktan kafasına geçirmiştim.

"Yemeklik bir şeyler alıp geleyim."

Her yerde kamerası olan büyük marketlere girmediğine eminim. Ufak yerel dükkânlardan alış veriş yapıyordur. Beni götürmüyor. Onu anlıyorum. Elinde benim ve Feza'nın eşkâliyle dolaşan kaç grup vardır Allah bilir. Yapacağım ufacık bir hata bizi ele verebilir ki son olayda yaşananlardaki payım bir hayli yüksek. O yüzden 'ne olur bu sefer ben de geleyim.' demek için yansam da kafamı sallamakla yetiniyorum.

BU SAATTEजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें