005

681 101 110
                                    

Eddie ile boş futbol sahasının tribünlerinde oturuyorduk. Bana başından geçenleri anlattı. O anlattıkça onun masum olduğuna daha çok inanıyordum. Keşke Chrissy o gün olanları anlatsaydı diye içimden geçirdim. En azından katilin kim olduğuna dair bir ipucu verseydi... Bu tatlı çocuk bu acıları çekmek zorunda kalmazdı. Söylediklerini dikkatle dinledim. Aslında olayla ilgili soracak çok soru vardı. Ama ben ona kendimden bile beklemediğim bir soru soruyordum.

"Chrissy'yi seviyor muydun?"

Büyük kahverengi gözleri ile bana baktı. "Şey... Bunun konuyla alakası var mı?"

Aslında yoktu. Hem de hiç. Sadece, bilmiyorum. Merak ediyordum. "Seviyor musun sevmiyor musun?" dedim.

"Onun için canımı verirdim." dedi. Sanırım orada can vermek üzere olan birisi varsa o bendim. Neden böyle hissediyordum? Acaba daha önce hiç böyle sevilmediğim için mi? Chrissy yerinde ben olsam benim arkamdan böyle üzülüp endişelenecek birisi yoktu. Bu da benim bir an önce ölmek ve kurtulmak isteme sebeplerimden biriydi. Belki de kıskançlık ediyordum. Ama bu his tarif edemeyeceğim kadar derinlerden geliyordu.

Nancy'nin yanımıza gelişini izledim. "Hadi gitme vakti Grace. Sonra görüşürüz Eddie." dedi. Nancy ile birlikte yürürken arkamda bıraktığım Eddie'ye baktım. Hâlâ oturuyordu. Başını bacaklarının arasına almıştı ve ensesini de elleriyle tutuyordu.  Uzaklaştıkça onun küçülerek yok oluşunu izledim. Saat epey geç olmuştu. Robin, El ve Max bize yatıya gelmişti. Kızlar gecesi yapacaktık.  Wheeler aile ferdleri o gece bir akrabalarına gidip bizi yalnız bıraktı. Mike ise çocuklardan birine yatıya gitmiştir diye düşünüyorum. Televizyona bir DVD koyduk ve izlemeye başladık. Patlamış mısır yiyorduk. Herkes filme odaklanmışken benden beklenmeyen bir soru çıktı.

"Katil Eddie değilse, bu hâlâ dışarıda bir yerde dolaşan serbest bir katilin olduğu anlamına gelmez mi?"

Herkes pür dikkat bana bakıyordu. Konuşmaya devam ettim. "Chrissy katilin kim olduğunu biliyordu. Hatta belki de onu yaralamıştı. Çünkü Eddie... Eddie onu her yeri kanlar içinde bulmuş ama bu kan onun değilmiş."

Max ayağı kalkıp ellerini beline koydu. "Evet ama bu hiçbir şey kanıtlamaz. Sonuçta hiçbir şey söylemedi ve söyleyecek durumda değil artık."

Eleven bir şeyler düşünüyor gibiydi ve sonunda sessizliğini bozdu. "Evet, söyleyemez. Ama belki gösterebilir."

Aynı şeyi düşündüğümüzü anladım. "Evine gidip odasına bakmaya ne dersiniz? Belki orada bir ipucu bulabiliriz."

Herkes pek de iyi bir fikir olmadığını biliyordu ama yapacak bir şey yoktu. Onlar etrafta hâlâ serbest bir şekilde dolaşan katilden korkarken ben tek bir şeyden korkuyordum. Eddie'nin suçlu bulunmasından. Ertesi gün Nancy ben ve Eleven Chrissy'nin ailesini ziyarete gittik. Zavallı kadın, kızının uyanmasını dilemekten başka bir şansı yoktu.

"Sakıncası yoksa odasına bakmak istiyoruz. Belki...  Belki bir şey buluruz diye." dedim. Kadın evet anlamında kafasını salladı. "Biz defalarca baktık. Ama siz de bakabilirsiniz." dedi.

Odasına çıktık. Her yeri didik didik arıyorduk ama bir şey yoktu. Duvarlarda Jason ile fotoğrafları. Çok düzenli bir kızdı. Elime bir fotoğraf aldım. Eddie onu seviyordu ama o ise Jason'ı. İşte olayın bütün komikliği buydu. Bir an gözümde o fotoğrafta ben olduğumu canlandırdım. Yanımdaki ise oydu. Eddie.

Eleven'ın sesi dikkatimi dağıttı. "Nancy, Grasilda. Buraya bakın."

Elinde dört yapraklı gonca simgesi olan altın renkli bir kolye tutuyordu. Gonca ortadan ikiye açılıyordu ve içine MG yazıyordu. Anlayamadım. Ama Nancy dehşete düşmüş gibiydi. "MG de ne demek?" dedim. Nancy'nin ağzından o iki kelime döküldü.

"Melissa Greenwich."

O kolyenin Chrissy'nin evinde ne işi vardı? Melissa'yı öldüren Chrissy olabilir miydi? Sonuçta ölü bulunduğu gün Eddie de onu üzeri kanlı şekilde bulmuştu. Ama bu hikayede boşluklar vardı. Chrissy'yi kim o hâle getirmişti? Lanet olsun dedim. Keşke şu an uyanık olsa ve her şeyi anlatsa. Kolyeyi cebime attım ve Eddie'nin karavanına doğru yola çıktım.

Eddie elindeki kolyeye bakıyordu. Dehşete düşmüştü. Belki de birisi Chrissy'i tehdit ediyordu. O da kendini korumak için bıçakla geziyordu. Sonuçta cesedi bulunmadan önce Melissa on gündür kayıptı.

Eddie'nin yanına oturdum. "Bunu yapanı bulacağım. Söz veriyorum." dedim. Elinin içinden kolyeyi aldım. "Neden bu kadar önemli senin için?" dedi gözlerini gözlerime dikerek. Nefesini yüzümde hissediyordum. Sigara kokuyordu. Ve nane.

"Çünkü, yapacak daha önemli bir isim yok." dedim.

"Ucube Eddie Munson'ın masum olduğunu kanıtlamaktan başka mı?" dedi alaycı şekilde gülümseyerek. İlk kez bu gülüşünü görmüştüm. Ama hâlâ gözlerindeki acı okunuyordu.

"Hayır. Bunu kendim için yapmalıyım. Bu sefer kaçmamalıyım." dedim. Eskiden yaşadığım olayları yeniden yaşamayacaktım. Eddie kurtulacaktı. Bu sefer kaybetmeyecektim. Bu sefer sıkı sıkı tutunacaktım.

Açıklamamı ister gibi gözlerime baktı. "Belki başka bir zaman anlatırım." dedim.

Hawkins'in geniş ve ayrıntılı büyük haritasını yere açtık. Üzerine oturup bütün detayları konuşuyorduk. Melissa nerde bulundu, Chrissy nerdeydi... Derken saatler geçmişti. Dışardan köpek veya kurt olduğunu anlayamadığım sesler geliyordu.

"Artık seni eve bırakayım." dedi. Sesi emin ve koruyucu çıkıyordu.

"Kendim gidebilirim. Zaten çok yorgunsun. Sen kal." dedim. Beni küçük ve güçsüz bir kız olarak görmesini istemiyordum.

"Bu sefer olmaz." dedi sesi titreyerek. "Bu sefer evde olduğundan emin olmalıyım. Arkamı dönüp gidemem." dedi.

Nancy'lerin evinin önüne kadar gelmiştik. Hatta kapının önündeydik. Ama gitmiyordu. Bu sefer, eve girdiğimi görmek istiyordu.

Kapıyı Robin açtı. Wheeler ailesi hâlâ gelmemiş olmaydı. Ama bize oldukça endişeli bir şekilde bakıyordu.

"Noldu Robin?" dedim ben de duyacağım cevaptan korkarak.

"Çocuklar, Nancy sizinle beraber değil miydi?" dedi. Robin bu soeuyu sorunca arkadan kapıya koşarak gelen Jonathan'ı gördüm.

"Hayır. Niye evde değil mi?"

"Hayır. Sizinle de değilse nerede o zaman? Başka kimse kalmadı!" dedi Jonathan.

Koşarak içeri girdik. Herkes oradaydı. Mike ağlıyordu.

Nancy, kayıptı.

Eddie Munson || The HellfireOnde histórias criam vida. Descubra agora