012

564 84 67
                                    

Grasilda

Nancy ile karakoldan dışarı çıktık. Günler sonra yağmur ilk kez bugün durmuştu. Ama hava kasvetini koruyordu. California'da yağmuru özlüyordum. Orası çöl gibiydi. Yeniden burada olmak istiyordum. Orayı sevmiyordum. Orası bana kötü anılarımı hatırlatıyordu. Lanet üvey babam ve onun saçma sapan işi olmasaydı... Belki de kendime bacağından asacak bir koyun arıyordum. Olanlar için suçlayacak birini... Yani sonuçta kim bilebilirdi? Oraya gittiğimde hayatımın aşkıyla tanışacağımı, sonra da onu gözlerimin önünde kaybedeceğimi? Eddie bana onu hatırlatıyor. Üzerinden üç yıl geçti. İçimde ölü olduğunu sandığım bitkiler yeniden yeşermeye başladı. Nancy düşüncelerimi böldü.

"Nereye daldın gittin böyle? Korkma. Her yerde McGregor'ı arıyorlar."

Elimle başımı ovuşturdum. "Nancy... Ben dün bir rüya gördüm."

Nancy: "Ne tür bir rüya?"

Grace: "Eddie ve ben... Sanki birlikteydik. Yani bir çift gibi. Sen ve Jonathan gibi."

Nancy: "Gerçekten zor bir gün geçirdin. Seni kurtarmaya gelen ilk kişi olarak onu görünce zihnin seni yanıltmış olabilir. Yani sonuçta o..."

Ne diyeceğini biliyordum. Bütün okul hatta belki kasaba "Ucube" Eddie Munson'ın Chrissy'i imkansız bir aşık gibi sevdiğini biliyordu. O zaman beni bulduğunda beni neden öpmüştü? Çok mu korkmuştu? Peki ya kolye?

Elimi boynumda tuttuğum kolyeye götürdüm. Bunun da rüya olmadığına, kafamda kurmadığıma emin olmak istedim. Nancy elimde tuttuğum kolyeye baktı. "Bu onun mu? Grace... Hisler değişebilir. Eddie sen geldiğinden beri çok farklı."

Grace: "Nasıl farklı?"

Nancy: "Bizimle daha fazla takılmaya başladı. Belki olaylar yüzünden ama seninle konuştuğu zaman yüzünde bir gülümseme oluştuğunu duydum. Onu uzun zamandır gülerken görmüyorduk. Ailesinin ölümünden beri."

Evin önüne geldiğimizde bahçede oturan Jonathan'ı gördüm. "Nasıl gitti kızlar? McGregor'dan haber var mı?"

Hayır anlamında başımızı salladık. Jonathan ellerini birbirine birleştirdi ve esner gibi bir hareket yaparak parmaklarını kıtlattı. "Ben düşünüyorum da... İkinize de iyi bir tatil lazım. Sizi iki günlüğüne buralardan uzaklaştıralım. Hem kafanız dağılır."

İyi bir fikir gibi geliyordu. Belki Eddie'den uzak kalmak hem onun hem benim hislerimi biraz olsun anlamamıza yardımcı olurdu. Tam arkamdan yürüme sesiyle ezilen çimenlerin sesine döndüm. Eddie geliyordu. Selam vermek için hepimize bir el salladı. "Nereye gidiyorsunuz kuzucuklar?" dedi. Zaten geleceğini düşünmediğim için "Jonathan bizi biraz buradan uzaklaştırmayı düşünüyor."

Eddie: "O zaman... Nereye gidiyoruz kuzucuklar?"

Nancy'nin ailesi gelmişti. Bizi gönderme konusunda katı bir şekilde karşı çıksalar bile bu kasabada biraz daha kalırsak korkudan öleceğimizi de biliyorlardı. Kalabalık hâlde durup birbirimizi yalnız bırakmamamız için çok fazla tembih ettiler. Steve ve Robin'i de çağırdık.

Eddie'nin karavanıyla gidiyorduk. Arkada oturup kayıp giden yolu izliyordum. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Sadece... Uzaklaşmak iyi geliyordu. Yanıma gelip Eddie oturdu. O da bir süre benimle pencereden dışarıyı izledi. Onunla göz teması kurmamaya çalışıyordum.

"Grace. Seni kıracak bir şey mi yaptım? Benimle konuşmuyorsun. Yüzüme bile bakmıyorsun. Yanlış bir şey mi söyledim?"

"Hayır Eddie... Beni üzecek ya da kıracak bir şey yapmadın. Sadece yorgunum."

Eddie: "Yorgun hatta yaralı hâlini de gördüm... Sanki başka bir şey var gibi."

Bana yavru kedi gibi bakıyordu. Kafasını iyice eğmiş yüzümü görmeye daha doğrusu benim onun yüzüne bakmamı sağlamaya çalışıyordu. Aynı Shrek'teki kediye benziyordu.

"Eddie ben merak ediyorum da, o gün beni öptün. Bunun bir anlamı var mıydı yoksa sadece adrenalin miydi? Bunu öğrenmem gerek. Kendimi olmayacak bir hayale kaptırıp gitmek istemiyorum."

Yüzündeki gülümseme joker gibi bütün yüzüne yayılmıştı. "Senin canını sıkan bu muydu? Tanrım..." Başımı okşadı. Ama bu daha çok afacan çocuk seni der gibi bir okşamaydı. Saçlarım birbirinin içine girdi.

"Evet bir anlamı var. Sen ne sanıyorsun ki? Ucube gördüğü her kızı öper mi?" dedi ve kahkahayı bastı. "Aslında onu bir öpüşme olarak görmene bile sevindim. Başarabildiğime sevindim." dedi.

Grace: "Bu ne demek oluyor? Başarabildiğime sevindim... Yani bu... Senin ilk öpücüğün mü? İlk mi?" Ellerimi ağzıma götürüp şaşırma hareketi yaptım. Aslında gerçekten şaşırmıştım. O... O çapkın ve yakışıklıydı. Nasıl hiç sevgilisi olmaz ya da başkasını öpmez?

Aklıma önceki gün gördüğüm rüya geldi. Rüyada gerçekten profesyonel gibi öpüşüyordu. Ona yine de bahsetmemeye karar verdim.

Eddie: "Neden sustun? Ah biliyorum! O kadar kötüydü ki sanırım şu an beni terk ediyorsun!" şakacı bir ses tonuyla konuştu.

Onu terk etmek mi? Biz... Beraber miydik ki?

Eddie Munson || The HellfireWhere stories live. Discover now