016

578 82 200
                                    

Chrissy yanımıza geldi. Buz mavisi bir elbise giyiyordu. Saçlarını bukleler hâlinde salık bırakmıştı. Biraz zayıf ve solgun görünüyordu.

"Merhaba." dedi bana bakarak. Başımı salladım. "Chrissy, hastaneden çıkmana izin verdiler mi?" diye sordum.

"Kendimi çok yormamam şartıyla evet." dedi. Sonra Eddie'ye doğru döndü "Sana hastanede dediğim şeyi hatırlıyorsun değil mi Eddie?"

Eddie başını salladı. Hastanede ona ne söylemişti?

Jason arkadan Chrissy'i çağırdı. Yanımıza yaklaşmaya bile tenezzül etmiyordu. O aptalın bize özellikle de Eddie'ye bir özür borcu vardı. Chrissy bize görüşürüz anlamında el sallayıp arkasını dönüp giderken Jason'a baktım. Bana oldukça sinirli bir şekilde bakıyordu.

Eddie bir centilmen gibi koluna girmem için kolunu bana uzattı. Ben de koluna girdim ve içeri girdik.

Hareketli şarkılar, bol içecek ve kahkaha sonunda kış balosu bitmişti. Benim için tabii en güzel kısım Eddie ile bahçede olan kısımdı. Salondan çıktığımızda yerler bembeyaz bir örtü ile örtülmüş gibiydi. Kar çoktan yerini edinmişti. Düşmemek için hepimiz birbirimize tutunarak yürüyorduk.

Mike düştü. Eleven gülmekten onu kaldıramıyordu. Biz de düşmemek için olduğumuz yerden sadece izleyip gülüyorduk. Yanımızdan hızlı bir şekilde Jason arabasıyla geçti. Yanında da Chrissy oturuyordu.

"Hey dikkat etsene pislik! Burada çocuklar var!" diye arabanın arkasından Steve bağırsa da çok duyulduğunu sanmıyordum. Çünkü Jason çoktan gaza basıp gitmişti.

Ertesi gün oldukça geç uyandık. Daha doğrusu ben... Aşağı indim. Nancy kahvaltı hazırlıyordu. "Kimse yok mu?" dedim.

"Babam işte. Annem Holly'yi karla oynamaya arkadaşlarına götürdü. Mike... Bilmiyorum. Sanırım çocuklarla D&D oynamaya gitti."

Başımı salladım. "Omlet yemek ister misin?" diye sordum. Salata yapmakla uğraşan Nancy olur anlamında başını salladı.

Dolabı açtım. "Sanırım... Yumurta bitmiş Nance. Gidip ben alırım." dedim.

Nancy: Gerek yok. Hava çok soğuk ve kar neredeyse dizine geliyor.

Grace: Önemli değil... Ben hemen hallediyorum. Sen sıcak bitki çaylarımızı hazırla!

Elime eldivenlerimi giydim, boynuma atkıyı sardım ve botumu ayağıma geçirdim. Kabanımı alıp çıktım. Karda yürümeyi seviyordum. Çıkan ses hoşuma gidiyordu. Çocuklar çoktan kar topu savaşı yapmaya çıkmıştı bile. Markete girdim. Birkaç kişi vardı.

Yumurtaların olduğu bölüme geçtim. Elimi uzatıp bir kutu alırken birisi bileğimi tuttu. Kafamı kaldırıp baktım: Jason.

"Beni dinle. Chrissy'e Melissa meselesinden bahsettiğin hakkında herhangi bir şey duyarsam... Ona hiçbir şey söylemeyeceksin. Fotoğraflar hakkında veya güller hakkında. Anladın mı beni?"

Canım acıyordu. Ama bunu belli etmemeye çalışıyordum. "Katil sen olmayabilirsin Jason. Ama hâlâ bir çöp torbasısın. Oh hayır dur, sen çöpün ta kendisisin."

Yüzünü yaklaştırıp sinirlice dişlerini gösterdi. "Beni anladın mı?" dedi. Bu sefer her kelimeyi söyledikten sonra dişlerini sıkıyordu.

"Kolumu bırak." dedim ben de aynı onun gibi konuşarak.

"Hey siz!" koşarak bize doğru gelen market çalışanına baktım. Jason kolumu sertçe bırakıp raflardan bir şeyler bakıyormuş gibi yaptı.

Adam bize iyice yaklaşınca "Sadece şakalaşıyoruz dostum. O benim arkadaşım, değil mi Grace?" dedi gözümün içine bakarak.

Eddie Munson || The HellfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin