018

516 79 103
                                    

Arabaya binip adrese doğru gidiyorduk. İçimde kötü bir his vardı sadece. Eddie ve ben arkada oturuyordum. Başımı omzuna yasladım. Uzun saçları yüzümü gıdıklıyordu. Ve çok güzel kokuyordu. Kendimi çiçek bahçelerinde hayal ettim. Gözümü kapattım. Bir anlığına dalmış olmalıyım çünkü arabanın durmasıyla birlikte gözümü açtım.

Eddie deri ceketini çıkartıp omzuma koydu. "Sen arabada bekliyorsun. Biz hemen bakıp geri geliyoruz."

Ağzımı açıp inkar edecekken parmağını dudağıma şşh yapar gibi koydu. "Bu sefer itiraz istemiyorum. Bugün seni yeterince riske attım."

Çektiği parmağının yerine yumuşacık dudaklarıyla bir öpücük kondurdu ve çekildi. Üçü de arabadan çıkmıştı. Aptal Jason ise bizden önce zaten arabasını park edip inmişti, önümüzdeki araba boştu çünkü.

Eddie

İçeri girecek bir yol arıyorduk. Burası terk edilmiş bir fabrika gibiydi. Ya da bir iş yeri, benzin istasyonu, belki de bir depo. Ne olduğunu çözemedim. Çünkü oldukça eski bir yere benziyordu.

Etrafını dolaştık. Son köşeden dönerken yüzümüze karşı flaş tutan Jason'ı gördük. "Girişi buldum. Bu taraftan." diye bağırıyordu.

Katili üstümüze çekmek için ne büyük bir hareket! Bu çocuğun beyninin yerinde saman olduğunu düşündüğüm zamanları hatırlıyorum. Hayır, saman falan yok. Çünkü orası tamamen bir boşluk. Uzay boşluğu gibi!

Büyük sürgülü ve zincirli kapının önündeydik. Steve'in elinde zinciri kırmak için kullanılan makasa benzeyen o aletten vardı... Neydi onun adı?

Jonathan: Çocuklar sizce bu iyi bir fikir mi? İçeride ne olduğunu bilmiyoruz. Ceset falan olabilir. Sonuçta bu bir tuzak.

Jason: Ezik çocuğa katılmak istemezdim ama haklı olabilir.

Steve zinciri kırdı. "Gitmek isteyen gitsin. Bunun için hiçbirinizi suçlayamam."

Sürgünün kulpunu tutup çekmeye hazırlandım. "Bu o... çocuğu kimse az kalsın bizden birilerini öldürmek üzereydi. Buraya kadar geldik görmeden bir yere gitmiyorum." dedim. Ve sürgüyü çektim.

Yüzümüze bir toz bulutu çarptı. Sanki yıllardır bu kapı kitli kalmıştı. Hepimiz elimizle tozun uçuşmasını sağlamaya çalışırken öksürüyorduk.

Elimizdeki fenerleri içeriye doğru tuttuk. Oldukça büyük bir yerdi, bunu görebiliyorduk. Marangoz atölyesine benziyordu. Her yerde odunlar, kesici aletler ve bolca toz vardı... Gerçekten toz doluydu.

Steve: Burası da ne böyle?

Jason: Ve niye buraya yönlendirdi? Bulmanızı istediği şey ne?

İçeriye doğru yavaş bir adım attığımda ayakkabımın sesi içeride yankılandı. Elimi cebimdeki bıçağa götürdüm. Bu sessizlik çığlık gibi kulaklarımı deliyordu. Yan tarafa doğru yürüyüp elimi duvara koydum. Sonunda ışığı açmak için düğmeyi bulmuştum. Açtığımda şimşek çakar gibi gözümüzü alan floresan ışıklar teker teker açılmaya başladı. Burası en azından bir yüz kişiyi içine alacak büyüklükteydi.

Etrafta odun kesmek için alet edevatlar masalar ve zincirler vardı. Aslında saklanmak veya birisini kaçırıp saklamak için oldukça iyi ve ıssız bir yerdi.

Tozlu raflar ve raflarda kavanozlar vardı. Etrafı gezmeye başladık. Işıklar söndü. Kimin yaptığına bakmak için döndüğümde ise birisi çoktan üzerimize sürgülü kapıyı çekmişti bile.

Grasilda

Arabada beklemekten çok sıkılmıştım. Yaklaşık yarım saattir gelmemişlerdi. Kalkıp bakmaya karar verdiğim anda Jason'ın arabasına doğru birinin yürüdüğünü fark ettim. Önce bizden birinin olduğunu düşündüm ama hayır, bu başka biriydi. Hemen eğildim ve resmen arabanın koltuğuyla bütün olmuştum. Burada başka birisi vardı.

Jason'ın arabasının camını kırdı. Yaklaşık beş dakika sonra da arabanın motorunun çalıştığını duydum. Elimde ağzımı kapatmış nefes bile almamaya çalışıyordum.

Araba uzaklaştı, çocukların başı dertteydi. Ama benim başımın da rahat olduğu söylenemezdi. Bunu yapan kimse sırada Steve'in arabasını almaya da gelecekti.

Elime telsizi aldım. "Robin... Nancy... Max. Beni duyan var mı? Sesimi duyan var mı? Dustin.. Lucas.. Will... Mike!! Hadi ama!! Eleven!!"

Herhangi bir cevap yoktu. "Tanrı aşkına biriniz şu telsize baksın!"

Cevap gelmişti. Konuşan Mike'tı. "Noldu Grace? Sorun mu var?"

"Hayır halinizi hatrınızı sormak için konuşuyorum. Elbette sorun var!" sesimin çok çıktığını fark edince elimle ağzımı kapattım. Hâlâ arka koltukta saklanıyordum.

"Ver şunu bana..." Lucas'ın sesi geliyordu. "Noldu Grace? Neredesiniz?"

Hızlıca adresi tarif ettim. "Sanırım çocukların başı dertte... Çabuk olun. Birilerine haber verin. Katil burada! O.. Jason'ın arabasını-"

Geldiğini duyuyordum. Arabadan inmek için tek bir şansım vardı. Ama beni duyabilirdi. Burada saklanmaya devam edersem de yakalanabilirdim. Telsizi kapattım. Karar vermek için çok az bir zamanım vardı. Eddie'nin bana ihtiyacı vardı. Benim Eddie'min.

Eddie Munson || The HellfireWhere stories live. Discover now