010

557 88 94
                                    

Jonathan koşarak Nancy'ye sarıldı. Nancy de ona sarıldı.

Eddie öksürüp boğazını temizliyordu.

Ardından ise Hopper ve memurlar girdi.

"Etrafta kimse yok. Gitmiş olmalı."

Yani... Yakalayamadılar mı?

"İkinizi de iyi gördüğüme sevindim çocuklarım. Bu kasaba daha fazla kayıp kaldıramazdı." diye ekledi.

"Şimdi ifadenizi almamız lazım..." diyordu arkadaki polis memuru.

Eddie bir adım öne çıktı. "Bence bugün dinlensinler. Çok harap olmuşlar. Onlara biraz izin verin."

Hopper: "Haklısın. Siz evinize gidin ve dinlenin. Yarın gelip ifadenizi verirsiniz."

Neredeyse tabutum olmak üzere olan klubeden çıktım. Gökyüzüne baktım. Yüzüme yağmur damlalarının düşmesini izledim.

Jonathan arabanın kapısını açmıştı. Eddie ve ben arkaya oturduk. "Hadi sizi eve götürelim kızlar." dedi Jonathan.

Eddie: "Yedinci otoyoldan sür. Grace'i ben misafir etmek istiyorum. Bugün onu buldum ve bırakamam."

Jonathan bizi Eddie'nin karavanın önünde bıraktı. Nancy ile sarıldık. Tekrardan arabaya bindiklerinde dikkatli olmamızı söylediler. Aynı şeyler onlar için de geçerliydi...

Eddie'nin karavanına girdiğimde yerde hâlâ koca Hawkins haritası duruyordu.

Üstüme bir battaniye verdi. "Üşümüş olmalısın. Sıcak çikolata sever misin?"

Evet anlamında başımı salladım. Koltuğa oturdum. Eddie yerdeki haritayı hızlıca topluyordu. "Teşekkür ederim." dedim.

Yere çömelmiş hâlde gözlerini bana dikti. Anlamamış gibi -şapşal gibi- gülümsüyordu. "Ne teşekkürü?"

"Beni kurtardığın için. Seni kurtarmak isteyen bendim ama tam tersi oldu... Yani kendi beceriksizliğim için de özür diledim."

Ayağı kalkıp yanıma oturdu. "Öncelikle benim başımı derde sokan sen değildin. Yani özür dilemene gerek yok. Diğer konuya gelince, seni kurtarmış olmaktan mutluyum."

Yere baktım. Utanıyordum. "Ama ben seni kurtaramadım."

"Hayır Grace. Kurtardın."

Dönüp yüzüne baktım. Gözlerinin içi parlıyordu. İlk defa gülümsemesi içinde o yaralı insanı görmüyordum. Yerine başka biri gelmişti. Gamzeleri yanaklarını deliyordu. Yüzü porselen gibi pürüzsüz ve beyazdı.

Dudağının yanındaki yara ve kaşındaki artık kandan belli olmayan yara bandı onu daha çok çekici gösteriyordu.

"Sana bir şey vermek istiyorum." dedi.

Sonra da eliyle t-shirtinin yakasını sıyırdı.

Sonra da eliyle t-shirtinin yakasını sıyırdı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Orada dövmesi olduğunu bilmiyordum. Yutkundum. Sonra boynunaki pena şeklindeki kolyeyi çıkarıp benim boynuma taktı.

"Bu, benim şans penam. Sende kalsın. Çünkü artık bana şans getirmesine gerek kalmadı. Ben kendi şans tılsımımı buldum."

Gülümsedim. Sonra aklıma bir şey takıldı. "Eddie..." dedim. "Bayan McGregor olduğunu siz nereden anladınız?"

"Chrissy söyledi."

"Chrissy mi? Yani o..."

"Evet. Uyandı."

Aklıma Eddie'nin futbol sahasında Chrissy hakkında söylediği şeyler geldi. Onun için canımı verirdim.

"İyi olmasına sevindim." dedim. Gerçekten de sevinmiştim. Ama içimde çığ gibi büyüyen kuşkuma da engel olamıyordum.

"Hadi sen biraz uyu ve dinlen. Zor bir gün oldu."

Haklıydı. Ama bu zor günün ardından bizi daha büyük bir sorun bekliyordu... Enerji lazımdı. Uykuya dalmadan önce tek düşündüğüm şey McGregor'ın nerede olduğuydu.

Eddie Munson || The HellfireWhere stories live. Discover now