020

605 73 131
                                    

"Çekil kenara Grasilda!"

Kulaklarımda çan sesi geliyordu. Yanımda bomba patlamış da bir süreliğine duyma yetimi kaybetmişim gibi. Zaten kendimi yerde bulmuştum.
Çünkü Hopper zinciri kırmak için beni ittirmişti.

Zincirin kırılıp yere düşmesini izledim. Sonra Hopper'ın kapıyı açarken içeriden dışarıya çıkan o koca kara bulutları. Jason kendini yere attı ve sürünerek çıktı.

Sonra Steve Jonathan'ı omzuna almış şekilde dışarıya çıkardı.

Eddie... O gelmiyordu.

Ayağı kalkıp içeriye koştuğumda kolumu son anda yakalayıp ani hareketle bırakmak zorunda kalan Hopper'a baktım.

İçeride hiçbir şey görünmüyordu. "Eddie!" diye bağırdım. Öksürüyordum. Daha da ilerlerken ayaklarımın yandığını hissediyordum.

Kolumu birisi tuttu ve beni dışarı sürükledi. "Aptal mısın sen Grasilda!? Kendini öldürmek mi istiyorsun?!"

Bu oydu. Eddie. Benim Edward'ım.

"Seni... Seni kaybettim sandım!" dedim boğazına sarılırken. O kadar sıkı sarılıyordum ki "Kaybetmedin. Ama şimdi biraz daha böyle sarılırsan ölebilirim."

Hâlâ espri peşindeydi. Omzuna yumruk attım. Bu sefer sarılma sırası ondaydı.

"Başka biri vardı Eddie. McGregor ya da ona vurdum. Onlar... Üç metre kadar ilerdeler."

Hopper başındaki şapkayı düzelterek yanımıza geldi. " Etrafı arıyorlar. Şimdilik kimse yok. Siz şımarık çocuklar bize neden haber vermediniz!? Bunun cezasız kalmayacağını bilmelisiniz! Ölebilirdiniz! Bu kasaba yeterince kişiyi bizden almadı mı? Siz... Beni deli ediyorsunuz. Yanınıza bir dinleme cihazı takmak mı gerekiyor!?"

Bize bağrıyordu. Ama verecek cevabımız yoktu çünkü haklıydı.

Dönüp yerde yatan Steve, Jonathan ve Jason'a baktı. "Aranızda hastaneye gelecek olan var mı?"

Nefesleri yerine gelmiş gibiydi. Hopper yere eğilip Jason'a baktı. "Senin yüzünün hâli ne böyle? Üstünden tır geçmiş gibi."

Tır değildi... O, Eddie'ydi.
İfademizi verdikten sonra bizi eve bırakmayı teklif ettiler fakat reddettik. Steve götürecekti.

Steve arabasına sarılıyordu. "Bebeğim, seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım."

Bugün yaşadıklarım beni derinden etkilemişti. Gerçekten, daha da kötüsü olamaz dedikçe her gün daha kötü bir şey yaşıyorduk. Katillere bu kadar yaklaşmışken onlar yine bizden bir adım öne geçmişti. Yine kazandılar. Fakat bir sonraki hamlelerini bekliyor olacaktık. Ve bu sefer kesinlikle haber vermemiz gereken kişileri biliyorduk. Bu sefer hataya yer vermeyecektik.

Eddie'nin karavanın önünde araba durdu. Eddie indi, elini bana uzattı. Elini tutarak indim. İçeri girdiğimizde benimle konuşmuyordu. Aslında olay yerinden beri benimle konuşmuyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedim.

Arka odaya geçip yatağa yattı. Yanına oturdum. "Eddie. Benimle konuş."

(Videoyu izlemenizi öneririm. Joseph Quinn Make Up filminden.)

Üzerine örtüyü çekmiş bana arkasını dönmüş yatıyordu. Ben de yatağın içinde girip örtüyü üzerime çektim. Ona arkadan sarıldım. Ensesindeki saçların kokusunu içime çekmeye çalıştım. Elim karnındaydı ve kendime iyice yasladım. Yüzümü ensesine gömdüm. O ise kendini biraz daha ileriye çekti. Böylece kolum havada kalmıştı ve benden uzaklaşmıştı.

Yatakta kendi tarafıma döndüm. Gözlerim yaşarmıştı. Tavanı izliyordum. Biraz vakit geçtikten sonra bana doğru döndü. Uyumadığını biliyordum. Dönüp gözlerime baktı. "Bir daha, bir daha asla böyle bir şey yapma. Sana olan her şey bana da etki ediyor. Sana bir şey olduktan sonra benim kurtulmuş olmam önemli mi sanıyorsun? Beni öldürmek mi istiyorsun? Benim yaşamamı istiyorsan önce sen yaşayacaksın. Benim için böyle düşüncesizce şeyler yapma. Kendini ateşe atma."

Bunları söylerken sesi titriyordu. Onu ne kadar korkutup sinirlendirdiğimi anlıyordum. Onun yerinde olsam ben de aynı tepkiyi verirdim. Belki daha fazlasını... Ona kahramanlık yapma derken ben yapmaya çalışmıştım. Nasıl hissettiğini biliyordum.

(Hassas okuyuculara uyarı: Bu sahneden sonra yetişkin içerikli yazılar yazıyor. Okumak istemeyen direkt geçebilir. Okurken rahatsız olanların da okumaya devam etmemesini öneriyorum. +18 içerik.)

Dudaklarımız kenetlendi. Her zamanki gibi yavaş bir öpücükle başlamıştı. Islak ve yumuşak dudağıyla dudaklarımı öpüyordu. Üzerimdeydi. Saçlarını karıştırırken beni öpmesine izin veriyordum.

Burnuma, yanağıma, çeneme ve boynuma öpücükler konduruyordu. Boynumu birkaç kez ıslak ıslak öptü. Dilini gezdirdiğini hissedebiliyordum. Sonra yeniden dudaklarıma geldi. Alt dudağımı dudaklarının arasına alıp ısırdı. Daha sonra bir öpücük daha. Yeniden alt dudağımı dudaklarının arasına alıp emmeye başladı. Ellerimi saçlarından sırtına indirdim ve t-shirtini çekiştirmeye başladım. Anlamış olmalı ki dizlerinin üzerine kalkıp t-shirtini çıkarttı. Sonra yeniden boynuma yönelip boynumu emmeye başladı.

Elleri t-shirtimin içinde dolanıyordu. Dilini dudaklarımda gezdirdiği gibi ellerini göğüslerimde gezdirmeye başladı. Parmak uçlarıyla göğüs uçlarımı okşuyordu. Sonra da çenemden başlayarak göğsüme kadar diliyle yalayarak indi. Şimdi emme sırası göğsümdeydi. Bir göğüsümü emerken diğer eliyle öteki göğüsümü sıkıyordu. Göğüsümü emmeye devam ederken diğer elini pantolonumdan içeriye soktu. Okşuyordu.

Bugün onun olacaktım. Bu gece bizim gecemizdi.

(Sahneyi Twitter'dan yazılan yatak hikayesini de çeviriden aldım. Devamı vardı ama artık tepkiye göre başka bir zamanda yazarım. Yorumları bekliyorum. Güle güle. Cici bakın kendinize!)

Eddie Munson || The HellfireWhere stories live. Discover now