007

656 94 262
                                    

*Eddie*

Polis memuru arkama geçti. Ellerimi arkadan birleştiriyordu. Bileğime değen soğuk metalden anladığım kadarıyla beni kelepçeliyordu. Bu ilk yakalanışım değildi. Ama ilk kez böyle bir sebepten ötürü olduğu doğruydu.

"Ben masumum." dedim homurdanarak. İlk kez bu cümleyi bu kadar dürüstçe söylemiştim.

Hastane odasından koridorda doğru arkamda beni yürümem için habire ittiren iki polis varken odada kalan Grace'in çığlıklarını duyuyordum. Sesler gittikçe azaldı. Koridorda herkes bana onları öldürmeyi planlayan bir seri katilmişim gibi bakıyordu.

Steve ve Robin polis memurlarının arkasından koşuşturarak "Durun hata yapıyorsunuz. Bir hata olmalı." diye sürekli tekrar ediyorlardı. Hastanenin kapısından çıkıp mavi kırmızı ışık yanan polis arabasına bindim. Dışarısı soğuktu. Ben ise buz kesmiştim ama bunun sebebi soğuk değildi.

Polis memuru yüzüme bir yumruk attı. Sorgu odasındaydık. Sadece metaldan bir masa ve iki sandalyenin bulunduğu kutu gibi bir odadaydım. "Hemen cinayetlerini itiraf et seni ucube." dedi ve bir kere daha vurdu.

Bu sefer dudağımın patladığına emindim. O kadar hızlı vurmuştu ki masaya kelepçeli olmasam duvardan beni kazımak zorunda kalırlardı. "Kaç kere demem gerek? Ben bir şey yapmadım diyorum sana seni domuz!"

Odaya çok sert ve asabi bir şekilde Hopper girdi. Suratıma bakınca bir an şaşkına döndü. Sanırım bebeksi yüzümden geriye bir şey kalmamıştı. Sonra polise döndü. "O bir çocuk. Çocuk! Henüz suçu da kesinleştirilmedi. Şimdi çık git buradan!"

Polis memuru yüzüme baktı. Kanlı elini cebinden çıkardığı mendile siliyordu. "Öyle mi Jim? Bu çocuk değil. Bu katil bile değil. Bu çocuk dediğin şeytanın ta kendisi."

Kapıyı sertçe vurup çıkmadan önce son sözleri bunlardı. Jim karşıma oturdu. Ben ise ağzıma dolan kanı masaya tükürüyordum.

Elinde suç mahali yazılı bir poşette kurumuş kan dolu bıçağı çıkarıp masaya koydu. "Anlatmak ister misin evlat?"

Ona o gün olan her şeyi anlattım. Chrissy'i hangi hâlde bulduğumu, bıçağı, eve bıraktığımı... Kısaca her şeyi.

"Dua et bu kan Chrissy veya Melissa'nın çıkmasın. Söyleyim de birisi gelip şu kaşınla dudağına baksın. Bir şey daha. O gün Chrissy'i senden başka gören oldu mu?"

"Hatırlamıyorum." dedim.

"Sizi birlikte gören oldu mu?" dedi yeniden.

"Bilmiyorum." dedim. Kelepçelerimi açıp beni parmakların arkasına koydu. Burası da küçük ve pis kokuluydu ama en azından kutu gibi değildi. Tek olmam da işime geliyordu. Hawkins'te buraya gelenlerin çoğu hırsız ve sarhoştu. Katille aynı nezarette olmak hoşlarına gitmezdi.

Yarım saat kadar uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda parmaklıkların arkasında gözünden yaşlar süzülen Grace'i gördüm. Elleriyle demirleri tutuyordu. "Eddie... İyi misin?"

Ayağı kalkıp ben de parmaklıkların diğer tarafından yanına geldim. "Senin burada ne işin var? Dinlenmen gerekiyor. Ben iyiyim hadi hemen hastaneye dön."

Elini yüzüme koydu. Önce kaşımı sonra dudağımı elledi. Gözyaşları artık yağmur gibiydi. "Canın acıyor mu?"

Bu kızın şefkatı benim içimi ısıtıyordu. Bakışları ise delip geçecek gibiydi. Bana karşı nasıl bu kadar nazik ve iyi olabilirdi? Yüzümde olan elini tuttum ve kalbimin üzerine koydum. "İyiyim kırmızı başlıklı kız. Kurt hapse girdi sadece."

Gülümsedi. Yanaklarında kalan gözyaşları surf yaparcasına akıp gitti. Tanrım. O yanakları ısırmak istiyordum. Ben de güldüm.

İçeriye o girdi. Jason. "Sonunda hak ettiğin yerdesin pislik."

"Sen... Beni sen ihbar ettin!"

"Bu sadece başlangıç. Sevdiğin her şeyi elinden alacağım! Sen hapiste çürürken çıktığında senden geriye hiçbir şey kalmayacak. Senin benden Chrissy'i alman gibi!"

Konuşmamasını umduğum Grace cırladı. Ben parmakların arkasındayım. Hadi ama! Sana dokunursa... Sana bir şey yaparsa buradan seni koruyamam!

Grace: "Ah hadi ama seni ahmak! Sanki Chrissy'i çok umursuyordun! Onu aldatıyordun! Sen pisliğin tekisin!"

Jason sinirle ona baktı. Ben ise parmaklıkları sanki süper gücüme eritebilirmişim gibi sıkıyordum.

Jason: "Sen... Sen ne diyorsun o***"

Bağırdım. "Jason! Ondan uzak dur yoksa..."

Jason: "Yoksa ne? Ne?!"

Grace'in kolunu tutuyordu. Çok sıktığı belliydi. Ama Grace susmuyordu. Hâlâ ona bağırıp duruyordu. Tanrım! Aynaya bakıyor gibiydim. Bu kız neden bana beni hatırlatıyor?

Grace: "Pis katil ellerini üzerimden çek seni seni pislik! Eminim Melissa'yı da sen öldürmüşsündür! Chrissy ilişkinizi öğrenince senin üstüne geldi değil mi? Sen de onu da öldürmek istedin! Ama o kaçtı! Kaçtı! Seni yaraladı ve kaçtı! O yüzden o bileğindeki yara oluştu!"

Jason oldukça şaşırmış bir şekilde kahkaha attı ama bu tamamen komik bulduğu ile ilgiliydi. "Tanrı aşkına! Buna gerçekten inandınız mı? Gece yatmadan önce korku filmi mi izliyorsunuz siz? Kim uyduruyor bunları?"

Jason'ın gözünden gülmekten yaşlar gelmişti. Hepimiz Grace'in dediği gibi düşünüyorduk ama o aynı fikirde değil gibiydi. Benim olduğum tarafa doğru tükürüp nezaretten çıktı. Grace kolunu ovuşturuyordu. "Gel de bir bakayım."

Kolunu uzattı. Pislik herif kızın kolunu morartmıştı. Elimle dokununca irkildi. Kolunu dudaklarıma yaklaştırıp öptüm.

"Seni bekleyen biri var mı Grace? Ben bu şekildeyken eve tek nasıl gideceksin?"

"Steve ve Robin dışarda. Hopper'a bildiklerini anlatıyorlar. Bayan McGregor'da buradaydı... Sanırım odasına girdiğimize bayağı sinirli. Jason ona da bir sürü yalan anlatmış olmalı. Ve o aptal polis memuru Waterson. Senin adını kamuoyuna duyurmak için bir şeyler saçmalıyordu."

"Tamam Grace. Şimdi Steve ve Robin'le birlikle eve git ve dinlen. Ben kan testinin sonucu çıkınca buradan çıkacağım ve yanına geleceğim. Sen o zamana kadar evden çıkma. Lütfen beni merakta bırakma. Tamam mı?"

"Tamam." dedi. Çoktan kanaması durmuş ve kurumuş dudağımın kenarını öpüp kaçarcasına odadan çıktı. Neler yaşıyordum?

Bir saat kadar dinlendim. Odaya elinde iki kahve bardağı olan Steve girdi. "Nasılsın dostum? Dağılmış görünüyorsun."

Gözlerimi ovuşturdum ve parmakların arasından uzattığı kahveyi aldım. "Senin burada ne işin var Steve? Hâlâ hopper'la konuşman bitmedi mi?"

"Aslına bakarsan yeni bitti. Aptal Jason yine bir sürü aptallık yaptı. Onu suçladığımız için bla bla... Bal gibi de suçlu. Kolundaki yara izine verecek cevabı yoktu. Üstelik habire tehditler savurdu. Eminim ki o bıçaktaki kan da onun çıkacak. Hopper testin bir iki saat içerisinde çıkacağını söyledi."

Steve'i dinliyordum ama bir an önce sözünü bitirmesini ve Grace'i sormak istiyordum.

"Eee, tüm bunlar olurken Grace o yaralı hâliyle merkezde mi oturuyor yani?"

Steve içtiği kahveyi yanındaki masaya koydu. "Grace mi? O senin yanından ne zaman çıktı ki?"

Hayır. Bu gerçek olamazdı.

Eddie Munson || The HellfireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin