013

616 86 252
                                    

Steve karavanı deniz kenarında bir yere çekti. Denize girmek için iyi bir mevsim sayılmazdı ama izlemek her mevsim güzel. Burası Hawkins'ten sadece birkaç kilometre uzaktaydı. İnip ayakkabılarımı çıkardım ve dalgaların vurup ıslattığı kimin üzerinde yürümeye başladım. Hâlâ karavan görüş alanımdaydı ama Robin'in kahkahası bir hayli uzaktan geliyordu. Durup gözlerimi kapattım ve denize baktım.

Arkamdan belimi saran bir elle irkildim. "Napıyosun burada böyle? Suya girmek istemiyorsun herhalde? Seni boğulmaktan kurtarabilirim ama zatürre için bir şey diyemem kızıl kafa." diyordu sarılarak.

Onun sesi, tok ve derinden gelen sesi huzur veriyordu.

"Beni boğulmaktan kurtardın zaten." dedim. Kendine çevirip sarıldı. Başımı öpüyordu. Yanağını saçlarımda gezdirdiğini hissettim. Gözlerimden yaşlar akıyordu. "Hey noldu, neyin var?" dedi. Kendini geri çekip ellerini yüzüme koydu. Gözyaşlarımı siliyordu.

"Seni kaybetmekten korkuyorum Eddie. Seni de kaybetmekten çok korkuyorum."

Ed: "Bu da nereden çıktı? Hapse girmemden mi korkuyorsun? Bebeğim, biliyorsun artık suçlunun kim olduğu ortaya çıktı."

Ellerimi saçlarına doladım. Boğazım düğümlenmişti. O yumru oradan gitse konuşacaktım ama sesim sadece fısıltı gibi çıkıyordu. "Eddie. Ben daha önce kaybettim. Benim için değerli birisini. Senin gibi birisini. Bunu bir daha yaşayamam. Sen... Senin bana söz vermeni istiyorum. Başın derde girerse oradan hemen kaçacaksın. Ne pahasına olursa olsun önce kendini düşünüp kaçacaksın. Edward Munson, lütfen kahramanlık yapmaya kalkma. Bana söz ver."

Kaşlarını çattı. Göz bebekleri titriyordu. Eliyle çenemi tutup kaldırdı. "Grasilda, bana bak, hadi ama, benden kahraman falan olmaz..."

Çok uzaklardan Nancy'i duydum. "Hadi gelin hava kararmak üzere! Grace! Eddie!"

Elimi tuttu. Sıkıca. "Hadi gidelim." dedi. Bu konunun burada kapanmadığını biliyordum. Onun da bildiğini biliyordum.

Steve birayı kafasına dikti ve anlatmaya devam etti. "Sonra... Sonra suratını görmeliydiniz. Aptal Jason hâlâ Eddie sen yaptın diye bağırıyordu. Eddie parmaklıkların arkasında!"

Gülmekten yaşaran gözlerimi siliyordum. Bir insan bu kadar aptal olamazdı. Sahilde bir ateş yakıp oturmuştuk. Eddie ve ben aynı battaniyeyi paylaşıyorduk. Omzumuza atmıştık. Ellerimiz kenetliydi.

"Bu kadar aptal olmak için doğarken yere düşmüş olmalı! Başka bir açıklaması yok!" dedi Robin. Ve bir kahkaha tufanı daha.

"Zaten kafası yamuk. Bu olanları açıklıyor." diye ekledi Eddie.

Onun gülüşünü izliyordum.

"Pekala... Altı aptal liseli genç sahilde ateşin etrafında oturuyor... Yapılması gereken bir şey var!" dedi Nancy heyecanla.

Steve: "Ne yani hepimiz tamamen soyunup denizin içine mi koşacağız?"

Nancy: "Aptal olma Steve. Oyun oynamalıyız."

Eddie ayaklanır gibi oldu: "Oh müthiş bir fikir. Hemen gidip D&D kutusunu getireyim."

Hep bir ağızdan "Ah hadi ama!" mızmızlanma sesi geldi. Eddie teslim olmuş gibi ellerini havaya kaldırıp geri oturdu. "Eğlenceli olurdu." dedi.

Steve elindeki bira şişesinin sonunu da kafasını dikti. "Bu gece aptal gençlerden olalım o zaman. Doğruluk veya cesaret oynayalım."

Yere bir defter koyduk. Üstüne de şişeyi. Önce Steve çevirdi.

Eddie Munson || The HellfireOnde histórias criam vida. Descubra agora