1- Yabancı

1.9K 74 2
                                    

"Grazie." Barmenin elinden aldığım muzlu milkshake içeceğini şahane italyanca aksanımla hüplettim. "Fantastico." Ağzım kulaklarıma varıyordu.

Hayranlığımı ilk günkü gibi belli edebilmem bence benim hayata ne denli pozitif bakabildiğimi gösterir demeyi çok isterdim; ama ah şu psikiyatrik ilaçlar... Bir ruhum olduğunu ve acı çekmeyi istediğimi hiçe sayarak benliğime mutluluk enjekte edip beni bir barmene bile sevgiyle bakmama zorluyorlardı. Tıpkı şey gibi... Şey... Şey işte... Deli...

Barmen bana rağmen kafa sallayıp güldü.

Bu ayki yeni uğraşım farklı bir eğlence yeri keşfetmekti. İçine girmeyince bilmiyor insan, meğer ne çok varmış bu tip yerlerden; ama en sevdiğim yer burası. Çünkü İtalyancayı seviyorum. Yani... Konuşamasam da.

Her neyse. Önemli olan günü güzel bitirmek. Belki bu akşam farklı olur ve o kabus dolu günleri anımsamadan bir geceyi daha bitirebilirim.

"O milkshake mi?"

Gülerek dans eden insanları seyrederken yanımdaki adamın sorusuyla somurttum. Yüzü Atilla'yı anımsatmıştı, konuşmaları Cesur'u, giyimi ise saf egoyu ve yalnızlığı. Yoksa kim bu kadar manyak derecede güzel kızlar içinde en problemli, bakışları ve hareketleri en anormal, bir gece kulübünde eşofman giyen bir kadına laf atardı ki...

Bakışlarımı tekrar dans edenlere geri çevirdim. Belki cevap vermezsem soru sormayı bırakır diye düşünüyordum.

"O milkshake mi?"
Bu defa daha yüksek bir sesle söyledi. Yanımdakiler bile tuhaf bir şekilde bana bakmıştı.

"Hayır." Şaşırmış gibi yüzüne baktım. "İçindeki özel bir içki karışımı. Hem etrafına bir bak burada öyle bir içecek satılamaz. Ortama aykırı bir kere."

"Tabii, sen de öyle."
Üzerime göz gezdirdi. Ona cevap vermeden sırtımı döndüm. Milkshake'ten büyük bir yudum daha alıp ağzımda beklettim ve sonra yuttum.

Milkshake meselesinin sebebi basitti. Unutmak istediğim şeyler vardı ve ben zihnimi içkiyle dondurup sonra yeniden acıyla karşılaşınca tekrar dondurma yolunda giden ona bağımlı tiplerden değildim. Gerçi fena olmazdı ama şimdilik milkshake de işimi görüyordu. Bir alkolik olmamak için milkkolik olmak daha iyi bir tercihti sanırım. Tamam, kabul, espri berbattı. Ben de iyi sayılmam zaten.

Kendimi bulmam adına gittiğim terapistim bu tarz yerlerde illa içki içmemin gerekli olmadığını söylemişti. O yüzden buradaydım. O yüzden anlamını bile bilmediğim italyanca şarkıları ezberleyip canlı grupla birlikte şarkı söylemekten zevk alıyordum. Bu her ne kadar kendimi bulma sürecinden sapmış bir yol olsa da sakinleşmem için yeterli oluyordu.

Ondan iki adım uzaklaşıp etrafta gülen ve dans eden insanları izlemeye devam ettim.

"Kaç yıldır İtalyanca konuşuyorsunuz?"

Ancak egosu olan biri konuşmak istemeyen birini konuşturmaya zorlardı.

"Bilmem. Saymadım." Omuz silktim. Canlı performans için mola verip şimdi yeniden başlayacak olan italyan grubun öndeki izleyici kitlesine elimdeki milkshake içeceğiyle dans ederek daha çok yaklaştım.

Müzik başladı. Şarkılar eşliğinde içeciğimi yudumlarken gözlerimi kapatıp kendimi, tüm benliğimi şarkıya adadım.

Başlangıçta her şey güzel gidiyordu. Müzik sesi, dans, huzur... Sonra aniden müzik sesleri içinde silah sesi yankılandı. Bu aylar sonra ilk kez oluyordu. Sıçradım. Sesler boğuklaştı, müzik sesi uzaktan geliyordu artık. Kendi nefesimi daha net duyabiliyordum.

Yerde gözleri açık, kanlar içinde yatan Tolga, duvarda Atilla'nın o mahzun gülüşü, Cesur'un teskin eden elleri ve ben... Sanki üzerinden üç yıl değil de bir saat bile geçmemişti.

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now