5- Üç saniye

742 56 8
                                    

Arabadan indiğimizde ön koltuktan aldığı karton çantayı bana uzattı Kenan.

"Milkshake?"

Gülümsedim.
"Teşekkürler. Bugün sarhoş olmak istemiyorum."

Gülmek ona somurtmak kadar çok yakışıyordu.

"Çöpe atıyorum o zaman."
Çantayı çöpe doğru götürürken onu durdurdum.

"Hayır, hayır, bekle, tamam."

Sanki bunu biliyormuş gibi sırıtarak bana baktı.

"Böyle yeterince dikkat çekmiyorum zaten."

Elinden aldım buzlu sütleri.

"Dikkat çekmen için bir şeye ihtiyacın olduğunu sanmıyorum."
Sanki bir şey daha söyleyecekmiş gibi oldu ama sustu. Bir süre sessiz kaldık. Eğlence yerine doğru sessizce adım adım ilerlerken onu durdurdum.

"Gitmesek mi?"

Yüzüme soru işaretleriyle baktı. Biraz da sevgi doluydu sanki bakışları.

"Neden? Seninki bekliyordur heyecanla." Ses tonundaki ima içimden gülmeme neden oluyordu. Bir İtalyan solistin benden hoşlanma ihtimali hala çılgınca geliyordu.

"Bu kıyafet, tüm bu şeyler aptalca geliyor şu an. Evet, başta heyecanlandım ama şimdi istemiyorum."

Gözlerimin içine baktı bir şey bulmuş gibi.
"Hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyorsun."

"Hayal kırıklığının dik alasını yaşamışım zaten. Bundan niye korkayım?"

"Öyleyse neden gitmek istemiyorsun?"
Yeniden yürümeye başladık.

"Bilmem, bu kadar heyecanlanmam, mutluymuş gibi hissetmem normal değil. Kesin kötü bir şey olacak."

Durup güldü, derin bir nefes aldı ve ellerini cebine soktu.

"Çerofobi. Diğer adıyla mutluluk korkusu. Tehlikeli bir korkudur. Zira gerçekten inanıyorsan kötü bir şey olacak demektir." Gökyüzüne baktı sonra. Bekledi, bekledi ve bekledi...

"Ne yapıyorsun?" Ona yaklaşıp tıpkı onun gibi gökyüzüne baktım ciddi bir şekilde.

"Üzerimize ne zaman bela yağacağını kontrol ediyorum. Sanki şuradaki bulut bir mesaj veriyor." İşaret parmağıyla lacivert gökyüzünde sis gibi ilerleyen bir bulutu gösterdi.

Önce sırıttım, sonra kıkırdamaya başladım.
"Sana inanamıyorum. Ciddi ciddi seni dinliyorum burada."

"Beni ciddiye alan ilk kişisin." Sanki bunu o söylememiş gibi etrafına bakarak konuştu.

"Nasıl? Gerçekten mi?"

"Evet. Suçlular hariç diğerleri genelde beni pek ciddiye almaz."

'Harika.' dedim içimden. Ne çok ortak yanımız var bu yabancıyla.

"Bence sen de öylesin." diye devam etti omuzlarını kaldırarak.

"Doğru." Kafamı salladım. "Ama senin durumundan biraz farklıyım. İnsanlar, suçlular, suçsuzlar fark etmez; hiç kimse beni pek ciddiye almaz."

Sırıttı. "Bence bizler toplumun yüzde birlik kısmını oluşturan yegane insanlardanız. Yoksa kim mutluyken bile kötü bir şey olacak korkusunu taşır ki."

"Daha önce bu korkuyu yaşamış gibi konuştun."

"Her zaman yaşıyorum. Şu an bile."

Gözlerime baktı. Kalbime yine tuhaf tuhaf şeyler oluyordu. Şefkatle ona karşılık verdim.

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now