31- Dünya Küçük

416 36 0
                                    

Haftalar sonra evime geri döndüm. Her şey bıraktığım gibi. Annem yokluğum belli olmasın diye Meryem teyzeyle birlikte birini ayarlayıp iki haftada bir evimi temizletmiş. İlk gittiğim hafta ise hiç çıkmamış evden annem. Fatih, annemin ağlayarak son giydiğim pijamamı öpüp kokladığını söyleyince pişman oluyorum gittiğim için. Ama gitmeseydim hala aptal gibi Kenan'ın yolunu gözleyecektim.

Her odaya girişimde annemi sanki orada ağlıyormuş gibi hayal edince içim parçalanıyor. Yine bir hiç uğruna onları üzmemin vermiş olduğu ağırlık, yüreğimi sert bir zemine hızla yapıştırıyor. 'Meryem Hanım olmasa zor toparlardı.' diyor babam da. Her zaman yanında olup ona destek olmuş.

Ser verip sır vermesem de bir şeylerin ters gittiğini anlamış demek ki Meryem teyze. O olaylı gidişimden sonra dedikodulara mahal vermemek için hayatıma dair her şeyi tek ağızdan, yani annemden öğrenmek istemiş. Şaşırtıcı bir şekilde de doğruyu söylemememize rağmen sadece dinlemiş. Yargılamamış, eleştirmemiş, üzerime herhangi bir etiket yapıştırmamış. Düşünmüş, üzülmüş ve sarılmış sadece. Hatta birkaç gün bu konu hakkında hiç konuşmamış bile. Kimseyi de konuşturmamış.

Ardından annemi karşısına alıp bir abla gibi onunla konuşmuş. Beni ilk gördüğü andan itibaren nasıl sevdiğini anlatmış. Bunları yaşadığım için ne kadar üzüldüğünü de.

'Üzülmesin.' demiş sonra anneme. 'Yaşadıkları onun için hayır olacak.' Çok şükür oldu Meryem teyzeciğim. Aldım baba gibi bir hayırı, oturdum aşağıya.

Annem Meryem teyzenin bunları söylerken gözlerinin içinin nasıl dolu dolu olduğunu anlatıyor. Bu konuda biraz abarttığını düşünüyorum. Meryem teyze iyi kadın, hoş kadın ama beni kısacık bir zaman diliminde bu kadar az tanırken neden bu derece bağrına bassın ki?

Bilmiyorum, biraz tuhaf geliyor. Bekleyelim bakalım; yakında çıkar kokusu derken annem ağzındaki baklayı çıkarıveriyor.

Neymiş efendim, her şey bir yana bu işi ciddiye almak istemişler. O yere göğe sığdıramadığı, torunum torunum diye anlattığı asilzade beyimizi hakkımda münasip görmüşler.

Yeni mottoları Bade'yi ancak iyi bir evlilik kurtarır olmuş. Bakın mutlu demiyorum, iyi diyorum; çünkü evlilik iki tarafın da iyiliği üzerine kurulduğunda hayal kırıklıklarını bir kenara bırakmak daha kolay oluyormuş.

Aslında temiz iş; beklenti yok, hayal kırıklığı yok. İki taraf da birbirinin faydasını düşünüyor. Zaten çoktan çıkmış olduğun mutluluk merdivenlerinden pat pat aşağı düşmüyorsun böylelikle. Bunun yerine cesaretle adım adım o merdivenleri çıkıp mutluluğu sindire sindire yaşıyorsun.

Bu mantıklı duruma rağmen daha henüz Sude, Fatih, Atilla ve Kenan şokunu üzerimden atamamışken evlilik demeleri beni sadece güldürüyor. Çünkü normal insanlar böyle yapmaz. Öyle değil mi?

Annem böyle söyleyince kızıyor hemen. 'Ne yani normal insanlar kandırıldıklarında intikamını kendi hayatlarından mı çıkarırlar?'
Madalyanın iki yüzü var anneciğim. Bir yüzü bende. Hatam olmasa hayat bana neden böyle karşılık versin ki? Garezi mi var güneşin, havanın, güzel duyguların bana karşı? E yok. Hata kendimi küçük görmemde. Ayıp olur diye ses çıkaramamamda. Üzmemek için hayır diyemeyişimde. Fazla empati yapıp insanları kıramayışımda. Hata karşıma çıkan insanları alın yazısı sanmamda.

Kendime hazırladığım kahvaltı sofrasında tek başına bunları düşünürken üzerimdeki sabahtan kalma beyaz renkli lekeli tişörtüme bakıyorum. İşte bu tişört tam da beni temsil ediyor. Temiz ama lekesi hala çıkmamış.

Bütün kimyasalları denedim, çamaşır suyu dahil, yine de çıkaramadım. Tıpkı yaşadığım o masum anlarda insanların arkamdan çevirdikleri oyunları hayatımdan çıkaramadığım gibi.

Görevimiz Mutluluk 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin