7- Güneş Gibi

657 50 0
                                    

"Kalk artık! Bugün de yatakta kalmana izin veremem."
Perdeyi sonuna kadar açıp gün ışığının gözlerimin içine ağrıyla saplanmasına yardım etti.

"Git başımdan Sude."
Yastığı kafamın üstüne geçirip iki yandan sıkıca tuttum.

"Bir haftadır bu odanın içindesin. O günle ilgili hiçbir şey de anlatmıyorsun." 

"Zaten her şeyi bildiğine eminim. Sen polissin."

"Mesleğimi sürekli pohpohlaman hoşuma gitmiyor değil aslında ama benim bilmek istediğim senin duyguların, o gün yaşananlar değil."

Başımı yastığın altından kaldırmadan konuştum.

"Bir polis duyguları da iyi analiz edebilir bence. Her türlü insanla karşılaşıp kimin iyi kimin kötü olduğuna gözlerine bakarak karar verebiliyorsunuz sonuçta."

"Bu konuda seni geçemem."

"Ben aptalım." Ani bir hareketle kalkıp ona baktım. Ardından sırtımı yatağın başına yaslayıp bacaklarımı karnıma çektim.

"Sen hayatımda gördüğüm empati yeteneği en üst düzeyde gelişmiş, etrafını iyi analiz eden, kötüleri bildiğin halde onlara yardım etmek için sevgisini ortaya koymaktan asla çekinmeyen, merhametli ve duygusal birisin."

Duraksadım. "Beni övmen biraz tuhaf."

"Sanırım artık seni anlamaya başladım."

"Gözlerin öyle söylemiyor. Benden aslında nefret ediyorsun. Sevdiğin adamın gözünün önünde ölmesine sebep oldum, aileye girdiğinden beri Fatih de dahil bir şekilde ilgiyi hep üzerime çektim, benim acılarım seninkinin yanında bir hiç, kuzeninin ilgisini çekmemden bile rahatsızsın."

Gerginlikle dudaklarını yolmaya başladı.
"Kapı dinlediğini bilmiyordum."

Güldüm.
"Duymam için söylemedin mi zaten?"
Gözlerim yaşlarla dolmaya başladı.
"Bana karşı dürüst ol. Hissetmediğin bir şeyi söyleme."

"Öyle mi? Tamam." Ellerini öfkeyle iki yana açtı. "Sana sinir oluyorum, evet! Seni delirecek derecede kıskanıyorum. Sevginle iyileştiremeyeceğin biri yok hayatında. Sen solduğunda herkes soluyor, sen güldüğünde herkese hayat geliyor. İnsan sana alışınca bir türlü vazgeçemiyor; seni düşünmekten, seninle olmaktan, sana bakmaktan... Sanki seni iyileştirmekle, seni mutlu etmekle görevlendirilmiş gibi herkes."

Konuşurken elleri de onun kadar öfkeli ve sert hareketler çiziyordu.

"Sen güneş gibisin; büyük, sıcak, parlak. Bizse etrafında dolanan önemsiz gezegenleriz."

Saçlarını arkaya attı.

"Başta neden güneş ben değilim diye çok düşündüm. Neden en çok parlayan sensin? Neden herkes senin etrafında dönmek zorunda?"

Göz bebekleri titriyordu sinirle gülerken.

"İçine girdiğimde anladım ki sen zaten ateşin ta kendisisin. Seninle yanmak bir şekilde zevk veriyor, sıcaklığını hissetmek mutlu ediyor herkesi, kimse sana uzak kalmak istemiyor. Çünkü senden uzak kalanları kötü, yalnız ve hiçmiş gibi hissettiriyorsun. Bu yüzden kimse kendi gezegeninin karanlık, soğuk ve boş kalmasını istemiyor."

Gözlerim dolu dolu ona baktım. Füsun'un son cümlesini hatırlattı konuşmaları. Lanetli...

"Tamam, ne yapmalıyım?" Ellerimi iki yana açtım. Sakince yüzüne baktım.

"Hiçbir şey." Gözlerime delice bir bakış attı. "Sen hiçbir şey yapamazsın! Bu senin lanetin."

Son kelimesi beynimde yankılandı. Dudaklarım kurumuş, yüzümdeki kan geri çekilmişti. Kendimi yeniden yatağa bıraktım.

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now