44- Son

949 44 13
                                    

"Fatih hadi! Herkesten önce orada olmalıyız."
Fatih babasının o çok sevdiği kravatını bir türlü bulamıyordu.

"Siz çıkın dışarıya, geliyorum!" diye seslendi.

"Fatih biz derken? Güneş zaten annemde. Ben de zaten dışarıdayım. Hey Allahım! Kocalar eşlerini kapının önünde beklediği için şikayet eder bizdeki tam tersi." Sude hayıflanarak somurttu otelin koridorunda.

"Hah! İşte buldum." dedi Fatih sonunda. Her yeri dağıtmıştı ama sonunda kravatı bulmuştu. Hızlıca kravatı alıp, avucunda sıkıca tutarak Sude'nin yanına geldi. "Geldim işte. Hep bir şikayet! Hep bir şikayet."

"Kocam olmasan çoktan cezanı kesmiştim de."
Sude Fatih'in elinde tuttuğu kravatı alıp boynuna bağladı özenle.

O da karısının yanağından bir fıstık aldı, sonra da şefkatli bir öpücük kondurdu dudaklarına.
"Senden gelecek her türlü cezaya ram olmuşum ben zaten."

Sude nazlı nazlı gülümsedi. "Seni seviyorum."

Onların da aşkı defalarca sınanmıştı fakat her şeye rağmen birbirlerini sevmekten hiç vazgeçmemişlerdi.

Sevde oteldeki hazırlıklar devam ederken torunu Güneş'in peşinden koşuyor onunla otelin büyük bahçesinde saklambaç oynuyordu. 
Her ikisinin de yaşadığı mutluluk yüzlerine yansımıştı. Tam bu sırada uzaktan gelen Atilla'yı gören Güneş koşarak onun üzerine atladı.

Onunla arasında muhteşem bir bağ vardı. Aslında hiç sevemediği kızının, Meleğinin yerine koyuyordu onu. İçi rahat olmasa da bir nebze olsun üzüntüsünü unutturuyordu.

"Hoş geldin oğlum." dedi Sevde. Yaşanan bunca şeyden sonra bile içinde ona karşı kin yoktu. Hoş, o da yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödemişti zaten; kızını ve karısını kaybetmişti her şeyin sonunda. Aslında sırf bu yüzden bile kızamıyordu Sevde ona. Bu haliyle, Bade, merhametini kesinlikle annesinden almıştı.

Kiraz ve Lütfiye kızları da hazırlayıp hep birlikte otel odasından çıkmak üzereydiler. Son anda kararını değiştiren Cesur da hazırlanıp onlara katıldı. En çok Kiraz sevinmişti onun gelmesine. Bade'nin kızlarla birlikte Cesur'u yanlarında görmesine ne denli mutlu olacağını çok iyi biliyordu çünkü.

Eski çalıştığı yerdeki herkes en güzel şekilde süslenmiş ve birbirleriyle haberleşip çoktan gelmişlerdi otelin bahçesine. Özenle hazırlanmış masalarda yerlerini almışlar, keyifli bir sohbetteydiler. Aslında hepsi Bade'yi göreceği için çok heyecanlıydı.

"Ona selam mı verseydik?"

"Odanın önü bu kadar korunurken mi?" Kıskançlıktan somurttuğunu görünce arkadaşı ona omuz attı.

"Gülümse biraz. Bunu en çok onun hak ettiğini hepimiz biliyoruz." dedi gülümseyerek.

Sahneye enstrümanlar ve onları çalacak olan kişiler birer birer çıkıp akord yapmaya başlamıştı. Çocuklarsa geniş bahçenin hemen yanındaki görevlilerle eğlenceli vakit geçiriyorlar, neşeli seslerini etrafa saçıyorlardı.

Arka taraftaki Stefano'yu gören Bade'nin iş arkadaşları ufak bir çığlık attıktan sonra birkaçı hemen onun yanına gitti. İtalyan şarkıcıyla selamlaşıp gülüştüler ve İngilizce dilinde sohbet etmeye başladılar.

Stefano burada olduğu için mutluluğunu dile getirirken Bade'yi dilinden hiç düşürmüyordu. Onu tanıdığı ilk zamanlarını anımsadıkça yüzü tebessümle aydınlanıyor, hayatının belli bir döneminde onunla karşılaştığı için kendini çok şanslı hissediyordu. Bu karşılaşmalarını Cesur'un Bade'ye olan düşkünlüğüne borçlu da olsa ve bundan Bade'nin haberi olmasa bile.

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now