8. Emanet

698 51 1
                                    

"Eğer birisinin sana ulaşmasını istemiyorsan ne olursa olsun; güç, para, tanıdık... hiçbir şey sana ulaşmak için fayda etmiyor. Polis olmak bile."

Kenan'ın düzgün tıraşı, bakışları, sert ve dik duruşu bana Atilla'yı anımsatmaya devam ediyordu.

"O halde benimle konuşmazsan sevinirim."

Açık büfeden salata aldım tabağımdaki bir parça etin yanına. Polis teşkilatının meşhur yıllık organizasyonlarından birine gelmiştik ailece. Bundan öncekilere katılmamıştım. Bu defa Sude gelmem için çok ısrar etmişti. Onu anlıyordum. Söyledikleri için özrünü böyle dile getiriyordu.

"Aslında seninle konuşmak için can atıyorum."

O an geldi yine aklıma. Cesur'a attığım tokat sonrası bilincimi kaybetmiştim. Sonra Kenan'ın yanında gözlerimi açmıştım. Kulağıma vuran dalgaların sesi, tenime değen soğuk kumlar ve yüzünün bir kısmına düşen gölgelerin içindeki Kenan'ın bana olan bakışları gözümün önünden hiç gitmiyordu.

Sanki o gece hiç yaşanmamış, sanki hep oradaymışım, sanki gördüklerimin hepsi bir rüyaymış gibi. Huzurlu ve güven vericiydi onun yanında olmak.

"Kenan!" Polis arkadaşlarından biri olduğunu düşündüğüm bir kadın Kenan'ın yanına geldi.

"Seni görmek ne güzel!" Gözlerindeki mutluluk yüzüne yansımıştı. "Böyle yerlere gelmezsin sanıyordum." Ona sarıldıktan sonra bana bakarak konuştu.
"Yoksa hoşlandığın biri mi var?"

Kenan da bana baktı. Göz bebekleri ışıl ışıl kıpırdıyordu. "Kim bilir..."

Bakışlarını kaçırdı. Kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Başımı çevirip tabağıma başka bir şey koymak için açık büfedeki yemeklere bakıyormuş gibi yaptım.

"Reyyan buraya bakar mısın?"
Bir arkadaşı ona seslendi.
"Geliyorum!" Kenan'a döndü kadın. Göz ucuyla onları izliyordum.

"Daha uzun konuşuruz canım." Yanağından öptü. "İyi ki geldin. Seni aramızda görmek çok güzel."

Kenan gülümseyerek bana baktı. Kafamı sallayıp yemeklere göz gezdirmeye devam ettim. O gittikten sonra hemen yanıma geldi.
"Bahçeye çıkalım mı? Seninle konuşmak istediğim bazı şeyler var."

Elimdeki tabağı gösterdim.
"Üzgünüm. Annemlerin yanına geçmem gerek. Malum kurallar..."

"Sevdiye anne!" Arka tarafımdaki masamıza doğru seslendi. Utancımdan yerin dibine girmiştim. Herkes kıkırdayarak bize bakıyordu.
"Bade'yle biraz bahçede dolaşacağız."

"Tamam oğlum. Sormana gerek yok."

Anneme baktım omzumun üzerinden yüzüm kızararak. O da utanarak gülümsedi. Bu işten tek keyif alan babam olmalıydı. Neşeyle gülüyordu halimize.

Bahçeye doğru yürümeye başladık.
"Baştan şu konuda anlaşalım. Başka kötü bir sürpriz istemiyorum." O sırada içecekler gözüme ilişti. Kola alacakken son anda tercihimi kırmızı renkli meyveli sodadan yana kullandım.

"O günkü olanlar benim suçum değildi." O da hemen arkamdan kola almıştı eline.

"Neyseki tanışmamızın tesadüf olamayacağını anlayacak kadar akıllandım." Bahçeye adım atar atmaz sıcak meltem rüzgarı yüzümü okşayıp saçlarımı savurdu geriye.

Önüme geçip beni durdurdu.
"Yemin ederim o adamın geleceğini bilmiyordum. Sude ve Fatih sadece sana yardımcı olmamı söyledi."

İçindekileri okuyormuş gibi gözlerimi kısarak ona baktım.
"Baksana, güçlü ve akıllı bir polise benziyorsun. Sorgulamadan iş yapmazsınız genelde. Sude'den biliyorum. Sırf bana yardımcı olmak için gelmediğini ikimiz de biliyoruz."

Görevimiz Mutluluk 2Where stories live. Discover now