/105/ Ulu bilge

3 1 0
                                    

Yaprak havada süzülerek büyücülerin tam ortasına düşmüştü. İnerkende bir kaç büyücüyü kılıç ve kalkan yardımıyla öldürmüştü. Bunu gören ulu bilge.
" Okçular." Diye bağırıp kalkanlı askerlerle beraber diz çöktü.

Yaprak kendine zarar gelmemesi için diz çöküp kalkanı kafasının üzerine koymuştu. Diğer elindeki kılıçla ise yanına yaklaşan büyücüleri öldürüyordu.

Kendine doğru yaklaşan onlarca büyücü bir anda yere yıkıldı. Yaprak yan tarafına baktığında okçuların bu işi hallettiğini gördü. Ayağa kalkıp arkasında kalan büyücülere döndü. Elindeki kalkanı göğüs hizasında tutumuş diğer elindeki kılıç ise hazırda bekliyordu.

Ulu bilge yanındaki askerlere baktı.
" Saldırın. Kimseyi sağ bırakmayın." Diye bağırdı. Önden ulu bilge olmak üzere arkasından kalkanlı askerler koşuyordu.

Yaprak ise olduğu yerde duruyor gözünü düşmandan biran olsun ayırmıyordu. Ulu bilgenin arkasından yaklaşmasıyla onunla birlikte düşmanın üzerine koşmaya başladılar.

Geride kalan okçular ise dört bir yana dağılarak düşmanı vuracak bir açı arıyordu.

Ulu bilge ve Yaprak yan yana arkalarındaki kalkanlı askerlerle büyücülere bodoslama girdiler. Ortalık bir anda karıştı ve kimin kime vurduğu belli olmuyordu. Okçuların bir kısmı tepelik yerlere doğru koşarken, kalanı ise savaş alanına doğru yaklaşmaktaydı.

Yaprak savaşın tam ortasında kendini korumaya çalışıyordu. Karşısında savaşmayı bilen yaman bir büyücü vardı. Kalkanını kaldırmasına müsade etmeden büyü yapıyordu. Yapılan büyü kalkana çarpıyor buda Yaprak'ın ayağının kaymasını sağlıyordu. Bu durumda Yaprak nefes alamayacak durma gelmişti.

Arkasından yapılacak hain saldırıdan korktuğu için ara ara arkasına bakıyordu. Bir şeyler yapmak zorundaydı. Kalkanı sıkıca tutarak büyücünün üzerine yürümeye başladı.

Büyücü sağlam bir büyü yapmış olacak ki Yaprak'ın yürümesine engel oluyordu.

Ulu bilge savaşta bulunan askerlerden daha şanslıydı. Kitapta bulunan büyüleri bildiği için herkesten çok çok avantajlıydı. Üzerine gelen bir büyücüyü gördüğünde tılsımları uyguluyor birden ortadan kayboluyordu. Büyücü şaşkın bir şekilde etrafına bakınırken ulu bilge arkasından bakıyordu.

Hiç beklemeden sırtından kılıcı soktu. Ucu göğsünden çıkmıştı. Kılıcı çektiğinde ise büyücünün cansız bedeni yere düştü. Etrafına bakınırken Yaprak'ın zor durumda olduğunu gördü. Büyücü nefes bile aldırmıyordu.

Ulu bilge bacağında zor durumlarda bulundurduğu bıçağı çekti. Hiç beklemeden büyücüye fırlattı. Bıçak döne döne ona kişinin yanından ve arasından geçip o büyücünün boynuna saplandı.

Yaprak karşısındaki büyücünün büyü yapmadığını fark edince kalkanını indirdi. Uğraştığı büyücüyü yerde görünce etrafına bakındı. Ulu bilge kendisine bakıyordu. Teşekkür etmek için hafifçe kafasını salladı.

Kara Serkan'ın gönderdiği konuma gelmişti. Etrafina baktığında şehrin uğrak noktası olmayan bir bölgeydi. Arabadan inip etrafına bakınmaya başladı. Arkasından bir kapı açılma sesi gelince birden arkasına döndü. Serkan gülümseyerek dışarı çıktı.

Kara Serkan'ı görünce mutlu bir şekilde ona doğru koşmaya başladı. Serkan ise kucağını açıp öylece beklemekteydi. Kara hızla kucağına atlayıp oldukları yerde sarılarak dönmekteydiler. Durduklarında Serkan kucağından indirdi.

İkiside birbirine aşkla bakıyordu. Serkan ellerini Kara'nın yanaklarına koydu.
" Adın Kara olabilir ama sen benim aydınlığımsın." Dedi. Kara gülümseyip Serkan'ın dudaklarına yaklaşmaktaydı. Serkan omzundan tutup durdurdu.
" Dur. Ne yapıyorsun?" Kara gülümsedi. " Seni özledim diyorum. İnanmıyor musun?" Serkan gülümsedi. " Tamam. İnanıyorum ama böyle ulu orta yerde olur mu?" Kara kafasını sallayıp anlayış gösterdi bu duruma.

Hemen kapıdan içeri girdiler. Serkan odasına doğru yürüyor Kara ise yanında yürüyordu.

Kara ilk defa gördüğü için merak içerisinde etrafına bakınıyordu. " Serkan burası neresi?" Serkan gülümsedi. " Ben gelmeden öncede vardı burası. Yani merkez olarak düşün." Kara kafasını salladı.

Merdivenlerden çıktıktan sonra Serkan odasına yürüyordu. Kara ise hala etrafına bakınıyor, çalışan insanlara baktı. Serkan odasına geldiğinde kapıyı açtı önden girdi. Kara önüne dönüp Serkan'ın arkasından girip kapıyı kapattı.

Kara içeri girince büyülendi resmen. Duvarda fotoğraflar vardı, parkeler göz alıcıydı. Tavan ise farklı bir evrene gönderiyordu insanı resmen. Hayran olmuş bir şekilde masaya yaklaştı. Serkan sandalyesine oturup mutlu bir şekilde Kara'yı seyretmekteydi.

Kara masaya yaklaştığında bir çok kalem ve belgeler vardı. Dikkatini çeken sadece bir şey vardı. Masanın üzerinde bütün ailenin olduğu bir fotoğraf vardı.
" Yaaa. Aşkım benim. Sen bizi bu kadar mı özledin!" Serkan kafasını salladı.

Kara dört koltuktan birine oturup Serkan'a baktı. " Aşkım. Şimdi ben buraya geldim ama ne yapacağımı bilmiyorum." Serkan ciddileşip. " 6'lı masa var. İki kişi ihanet etti masaya. Zaten normalde o iki sandalye bizimdi. İşgal etmişler yani. Onları birazda gaza getirince o ikisini attılar. Bende hemen sizi yerleştirdim." Kara anlamış bir şekilde kafa sallarken bir şey fark etti.
" Sizi derken. Başkasıda mı var?"

Serkan kafasını sallayarak. " Evet. Hani senin sevmediğin kız var ya. Aykız onunla birlikte aldım sizi." Kara sinirli bir şekilde. " Aşkım ben o kızı bizden uzaklaştırmaya çalışıyorum, sen ise iyice içimize sokuyorsun. Yok muydu başka kimse. Hayatımızdan çıkması için ben o kızı evden kovdum." Serkan şaşkın bir şekilde baktı. " Ne! Neden?"

Kara üzgün bir şekilde baktı. " O kızın etrafimızda olmasını istemiyorum." Serkan Kara'yı anlamıştı. " Kara. Ben sana o durumu anlatmıştım hani. Sende kabullenmiştin ya. Ne oldu ona?" Kara Serkan'ın gözlerine baktı masumca.
" Bilmiyorum. Hala içimde korkular var." Serkan şaşırmış bir şekilde. " Valla pes. İnanamıyorum sana. Şu anda masum bir kızı evinden ettin." Dedi.

Kara tam cevabını vereceği sırada telefon çaldı. Serkan cebinden telefonu çıkarıp kimin aradığına baktı. Rehberde biri aramıyordu sadece numarsı vardı. Serkan hiç düşünmeden açıp kulağına koydu. " Alo." Dedi. Bir kaç saniye bekledikten sonra. " Alo Serkan benim Murat Ölen." Serkan Murat'ın neden aradığını anlamamıştı.

" Seni dinliyorum." Murat'ın sesi tedirgin geliyordu. Derin nefes alış verişler. " Üçlü masa kurulmuş. Üyeleri biraz can sıkıcı üyeler." Serkan kim olduğunu merak etmişti. " Kimmiş üyeler?" Murat önce durdu bir şey diyemedi. " Doğan, Ömer ve Mustafa diye biri." Serkan öyle dinlerken Mustafa'nın adını duyunca ayağa kalktı. " Ne! Mustafa mı?"

" Evet. Sanırım kan bağı var. Akraban olabilir." Serkan sinirli bir şekilde. " Evet. Benim akrabam. Kan bağı olmaz olsun. Ne istiyorlar?"

" Resmi olarak masayı açmışlar. Toplantı yapmak istiyorlar." Bu sözü duyan Serkan daha çok sinirlendi. " Yahu bunlar bu işi ne zaman resmiyete döktüler. Bu kadar hızlı nasıl olabilir!"

" Benim tahminim içerden bir adamları var. Yani bu kadar hızlı yapmaları imkansız."

" Toplantıyı nerde ne zaman yapalım?"

" Bence bu akşam benim evde yapabiliriz. Saat 8 gibi gelirsiniz."

" Tamam." Deyip telefonu kapattı. Kara meraklı gözlerle bakarken, Serkan telefonu masaya koyup daldı gitti. " Hey. Daldın gittin noldu?" Serkan masanın üzerindeki telefonu alıp cebine koydu.
" Mustafa'yı hatırlıyor musun sana anatmıştım." Kara kafasını salladı. Serkan anlatmaya devam etti. " 6'lı masadan kovulan Ömer ve Doğan onunla bir olup 3'lü masa açmışlar. Hatta iki günde. Az önce Murat aradı toplantı yapmak istiyorlarmış. Bu gece gergin bir gece olacak haberin olsun. Hiç bir şeyden taviz verme." 

Karanlık Savaş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin