Felix & Sue Special Episode

549 82 101
                                    

Geçiş bölümüdür, keyifli okumalar 🧡

Tokyo, Ueno Parkı'ına gidip kayık kiralamak gelmiş geçmiş en iyi aktiviteydi!

Bu düşünceye şimdi varmıştı Felix, çünkü Sue'nin heyecanlı heyecanlı etrafı izlerken ne kadar güzel güldüğünü görmüştü. Sue ilk başta gölete düşmekten korktuğu için kayık fikrine sıcak bakmamıştı. Ama Felix elini tutup yanında olacağını söyleyerek o cesareti vermişti.

Pedallı kayık orta hızda gidiyordu suyun üzerinde. Felix onları çevirirken Sue etrafı izlemeye devam ediyordu.

"Felix kuğulara bak!"

O kadar tatlıydı ki, Felix gözlerini bir an onun üzerinden çekmiyordu, "Evet..." diye mırıldandı, "...çok güzeller."

Sue ona döndüğünde göz göze geldikleri için kaşlarını çattı. Felix'in kendisinden başka hiçbir şeyi umursamadığı belliydi, hafifçe güldü Sue.

"Etrafa baksana, çok şey kaçırıyorsun."

" Emin ol kaçırmıyorum." dediğinde Sue utanarak kafasını çevirdi. Kayık turu bittikten sonra parkta yürümeye başladılar. Yuna, Yoko ve Hyunjin'den ayrılalı çok olmuştu. Kahvaltıdan sonra Sue ile direkt buraya gelmişti Felix, onunla yalnız kalmak için kuzenleri ile arkadaşlarını satmaktan çekinmiyordu açıkçası.

"Yoko ile Yuna'nın annemi ikna edebilmeleri büyük şanstı! İzin vermeyeceğine adım kadar emindim."

"Son kez şansımızı denemek istedik ve yine olmasaydı bu sefer kaçırırdım seni." Sue kahkaha attı, "Ya Felix, nasıl kaçıracakmışsın?"

"Bal gibi de kaçırırım! Annen daha beni tanımıyor; atarım seni arabaya sonra vın! Bakmış kızı yok." Y/N; Flare okuyanlar anladı 😉

Sue tekrar gülmüş ve elini tuttuğu Felix'in koluna girmişti, "Şapşalsın sen." Felix de gülerek başını onun başına yaslayıp yürümeye devam etti. Öğleden sonraydı ve tam anlamıyla bir yaz sıcağı yoktu, hafif bir esinti vardı. İlkbaharın son demleri haziranda da varlığını sürdürüyordu. Sakin bir alana geldiklerinde güneşin tadını çıkarmak için çimlere oturdular.

Sue insanları izledi bir süre sessizce. Buralara aşina olan Japonya halkına kıyasla turistler daha bi' heyecanla geziyordu etrafı, daha meraklı ve daha hevesliydiler. Sue de böyleydi doğal olarak. Tebessüm etti, burada olmak güzeldi.
Sonra Felix sayesinde burada olduğu aklına geldi, ona döndü. Avuçlarını çimlere yaslamış ve kafasını gökyüzüne kaldırmıştı. Gözlerini kapatarak güneşin yüzünü yakmasına izin veriyordu. Çillerine yenilerini eklemek istiyor olmalı diye düşünüp güldü Sue.

Felix bu şekilde o kadar güzel görünüyordu ki, Sue içinde bir şeylerin kıpraştığını hissetti. Çekinse de kendini tutmayıp ona yaklaştı ve pürüzsüz yanağına bir öpücük kondurdu. Felix anında gözlerini açıp ona bakarak gülümsedi.

"Ne oldu birden?"

"Hiç, içimden geldi." diye mırıldandı. Felix biraz durdu, derin göz bebekleri titrerken Sue'ye yaklaştı. Yumuşak dudaklarını kendi dudakları arasına alırken kalp atışlarını kulağında duyuyordu. Onu ilk öptüğünde de böyleydi, ama o zaman Sue'nin şaşkınlıktan kaskatı kesildiğini hatırlıyordu. Şimdi ise o da kapatmıştı gözlerini, mutluydu bu sefer.

Sadece öptüğünde değil, onunla göz göze geldiğinde bile Felix'in kalp atışları düzensizleşiyordu. Bu özellikle ona platonik olduğu zamanlarda yaşanırdı, çünkü anlamasından korkardı. Ama şimdi korku değil istek vardı. Onu ne kadar sevdiğini bilsin istiyordu. Bu seviyeye gelmiş olmaları Felix için büyük bir nimetti.

Silver | Seo ChangbinTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang