yirmi dört

12.9K 747 189
                                    

-çarşamba, 10.35
esin

İlk dersimin beden olmasının rahatlığıyla geç gelmiştim okula. Bahçede tek tük kişi varken yavaş yavaş yürüyordum. Aklımdan binlerce düşünce geçiyordu. Bugün her şey bitecekti. Amcamla günlerdir bugünü planlıyorduk. Parti mükemmel bir şekilde gerçekleşecekti, evi çok güzel süslemiştik. Asıl sıkıntı sonrasındaydı. Kendimi nasıl açıklayacağım konusunda epey bir düşünsem de sonunda en mantıklısının gece yarısına girdiğimiz an olacağına karar vermiştim. Amcam yakın birkaç koruma ayarlamıştı, onlar da öğrenciler gibi olacaklardı. Yani kimse bir şey anlamayacaktı.

En büyük sorunumsa Uraz'dı. Uraz muhtemelen benimle görüşmemek için o günden beri okula gelmiyordu. Batu'ya söylememişti, onunla konuşuyordum ama kimsenin Uraz'dan haberi yoktu. Dün Vural hoca beni aramıştı. İlk başta Uraz'ın beni söylediğini sanıp strese düşmüştüm, planlarımın bozulmasını istemiyordum ama sandığım gibi olmadı. Yalnızca eski eşinin durumunu merak ettiği için aradığını söylemişti. Ona laf arasında Uraz'ı sorduğumda abisinde kaldığından bahsetmişti, o yüzden daha fazla sorgulayamamıştım.

Bu yüzden ne düşündüğünden hiçbir şekilde haberim yoktu. En kötüsü de buydu. Uraz, hiçbir zaman yanımdan ayrılmazdı, iyi de olsa kötü de olsa yanımdaydı. Şimdiyse birden bire yok olmuştu. Garip hissediyordum.

Spor salonuna girdiğimde hocaya geç kağıdımı verip banklara oturdum. Diğerleri voleybol oynuyorlardı ama ben sabah sabah voleybol oynayacak havamda hiç değildim. Gerçi ben bugün genel olarak hiç havamda değildim.

"Hocam müdür Esin Parlak'ı çağırıyor." Son derste gelen nöbetçi öğrenciyle gerilerek hocama döndüm. Gidebilirsin dercesine kafa salladığında stresle alt dudağımı dişleyip kalktım sıramdan. Müdürün, Vural Hoca'nın son derste beni çağırması pek hayra alamet değildi.

"Sen kendin gidersin herhalde?" Diyen nöbetçiye kafa salladım. O ilerlerken ben de müdürün osasına gelmiştim. Gerginlikle kapıyı tıklattım. Hocanın sesini duymasam da öyle farz edip girdim içeriye.

Vural hoca başını telefonundan çekip bana döndü. "Otur Esin."

"Bir şey mi oldu hocam?" Stresimi belli etmemeye çalışarak gösterdiği koltuklardan birine oturdum.

"Hocayı bırak, samimi konuşmak için çağırdım seni." Kafa salladım. "Bak Uraz'la aranızda bir şeyler olduğunun farkındayım. Tedavi görüyordu bir süre, zararlı alışkanlıkları olduğunu biliyorsun. Bu sıra fazlasıyla kötü. Okula bile gelemeyecek durumda. Annesinin hastalığının onu kötü etkilediğini düşünüyorum." İçten içe rahatladım.

Vural Hoca'nın şimdi öğrenmemiş olması iyiydi. Uraz'ı bir şekilde toparlayabilirdim.

"Ben ne yapabilirim?" Diyerek sözünü kestiğimde sert bir bakış attı. Gerim gerim germişti beni, dayanamamıştım daha fazla.

"Bizim evde, git ve konuş. Bugünkü saçma partiye de katılmasını istiyorum, kim olduğunu öğrensin."

"O gitmese de duyulur zaten." Sinirle baktı bana. "Giderim hocam. İzin kağıdı yazarsanız çıkayım." Kafa sallayıp bir izin kağıdı yazdı hızlıca. Onu alıp çıktım.

-çarşamba, 17.22
esin

Urazların büyük evlerinin önüne gelmiş, kapıyı birinin açmasını bekliyordum. Çıkarken Batu'yla karşılaşmıştım. Benim Urazla görüşmemi istemiyordu gerçekten de. Hatta buraya beraber gelmeyi teklif etmişti ama ben Vural hocayı bahane ederek reddetmiştim. Uraz'ın bana zarar vermeyeceğini biliyordum, oldukça emindim bundan. Tek sorun aklının yerinde olup olmadığındaydı. Uyuşturucu kullanan birinden akıllı olmasını bekleyemezdiniz.

Gerçi Uraz uyuşturucu kullandığı zamanlarda bile ben ağladığım, üzüldüğüm an bambaşka bitine dönüyordu. Fazlasıyla ilgili oluyordu, sağlıklı biri gibi davranıyordu.

Kapıyı bir çalışan açtı. "Merhaba, Uraz'ı görmeye gelmiştim ben."

"Gel kızım. Aşağıda oyun odasında." İçeriye girip tarif ettiği şekilde odaya gittim. Kapı hafiften aralıktı. Ses çıkarmadan biraz daha aralayıp kapının eşiğinden baktım.

Çevresinde tamamen içki şişeleri vardı, yarı uyanık gibiydi. Elinde bir defter tutuyordu ama öyle boş bakıyordu ki irkildim. Birkaç adım attığımda bile kafasını kaldırma zahmetine girmedi. Transta gibiydi. O beni henüz fark etmezken çevresindeki şişeleri toplayıp odanın köşesindeki çöpe attım.

Onu bu denli savunmasız gördüğüm anların sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Bizim ilişkimizde zayıf olan, üzgün olan genelde ben oluyordum, Uraz'sa her daim beni toparlayan taraf oluyordu. Biraz garipti, kötü alışanlıkları varken beni toparlayabilmesi şaşılacak bir şeydi ama hep böyle olmuştu. Duygusallığı konu ben olduğumda zirve yaptığından olsa gerek tüm davranışları kontrol edilemez bir hâl alıyordu öyle durumlarda.

Yanına oturup bağdaş kurduğumda bakışları yavaş yavaş bana çevrilmişti. Yüzünü nihayet gördüğümde üzüldüm ilk defa. Kaşı gözü morarmış, yüzü iyice çökmüştü. Kaslı vücudu bile ilk defa bu denli çökük gözüküyordu.

"Esin ben sana ne yaptım ya?" Sesinde öyle bir acı vardı ki onu duyar duymaz gözlerim doldu. "Sadece annemi paylaşmak istemedim ben. Sana yönelik değildi, babandan hoşlanmıyordum. Seninle uğraşmak da hoşuma gidiyordu sadece. Kime bu kinin? Hayatımı mahvedecek kadar neye sinirlendin?"

Ona bakamadım daha fazla. Sıkıntı onda değildi zaten, benim canıma tak etmişti artık olanlar. Herkesin bu denli sessiz kalmasıydı sorun.

Yaptığı hiçbir şeyin affı yoktu ki. Herkesr yapıyorsam ona da yapmalıydım, bir önceliği olmamalıydı.

"Ya hadi geçtim her şeyi, madem bir sıkıntın var benimle çözsene. Sen bana gelsen bunlardan rahatsız olduğunu anlatsan bir şeyler yapmaz mıyım sanıyorsun? Amına koyayım bitti benim tüm hayatım. Köpek gibi pişman olsam da bitti. Hiç kimsem kalmadı yanımda. Kendi kendime seni düşünüp seviniyorum bir de.."

"Uraz," Konuşmama izin vermeden devam etti.

"Esin, bir şey demene gerek yok. Bir şey beklemiyorum zaten senden. Sadece anlamıyorum. Ben sana bu kadar değer verirken, korumaya çalışırken kendini ateşe atmanı hiç anlamıyorum. Babam bile seni sordu bana biliyor musun? Esin mi bir şey dedi diye sordu."

Konuşamadım, diyecek hiçbir şey bulamadım. O konuşana kadar kendimi bu konuda fazlasıyla haklı görüyordum oysa ki. İfşaladığım herkes kendimce bunu fazlasıyla hak etmişti. Hâlâ daha bunun arkasındaydım ama böyle görünce garip hissetmiştim. Herkes cezasını elbette çekmeliydi ama bunu sahiden ben mi yapmalıydım, diye düşündüm.

"Üzme kendini. Ben anlıyorum seni de, haklısın. Öyle sikik insan var ki bu siktiğimin okulunda, temizlemek zor. Başka bir şekilde de yapılırdı belki ama bu denli iyi etkisi olmazdı. Ben sadece kırıldım. Ama üzülme." Kesik bir nefes aldı. "Kendi kendine benim de şerefsizin önde gideni olduğumu düşünüyorsundur. Hakkındır. Özür dilerim. Sana yaşattıklarımdan dolayı, tüm bu olanları engelleyemediğimden dolayı özür dilerim. Sikik sokuk işlere bulaşmasaydım eğer," Bana baktı. İçi gider gibiydi, öyle sevgiyle bakıyordu ki unuttum. "Bir şansım olabilirdi."

Ağladım. Sadece ağlayabildim. "Esin.." Belimden tutup yakınına çekti ve sıkıca sarıldı bana. Ağlamam daha da şiddetlendiğinde göğsüne yaslandım. Saçlarımı okşadı sadece.

"Ne olursa olsun yanındayım."

ifşa /yarı texting/Where stories live. Discover now