otuz iki

10.5K 542 16
                                    

Ben de beklemeyi hiç sevmediğimden sürekli bölüm atıyorum kızlar, anlıyoruz birbirimizi😘😘


Kahvemi alıp kantinin en ücra köşesine geçtim. Günler çok hızlı geçiyordu, üstelik artık havalar da epey ısındığından okula gelesim hiç kalmamıştı. Bugün de cuma günü olmasının şerefine tam gün kalabilmiştim, bu hafta boyunca sürekli yarım gün devamsızlık yapmıştım. Hatta yapmıştık.

Uraz babasıyla arası hâlâ bozuk olduğundan bizde kalmaya başlamıştı. Annesi ve babam bir süre yurt dışında tedavi için kalacaklarından onların da işine gelmişti, beni evde yalnız bırakmak istemiyorlardı. Bu süreçte bolca Uraz'la vakit geçirdiğimden tek başıma neredeyse hiç kalamamıştım, kimseyle de konuşamamıştım. Özellikle de Batu'yla.

Bu hafta boyunca ne zaman onu arasam ya da konuşmaya çalışsam kaçmıştı. Açıkça konuşmak istemediğini belirtiyordu ama bu şekilde devam edemezdi. Anlamadan dinlemeden hareket etmesi çok sinir bozucuydu. Bu hafta içerisinde onun ismini kavgalarda o kadar çok duymuştum ki bir sorunu olduğunu düşünüyordum. Birkaç arkadaşını çaktırmadan yokladığımdaysa bir sonuç alamamıştım. Batu kendini pek fazla açmazdı insanlara.

Başka bir sorun da Bora olayındaydı. Garip bir şekilde fazlasıyla sessizdi. Gerçi Uraz bu konuyu hallettiğinden bahsetmişti zaten ama çok inandırıcı gelmemişti. Yine de Uraz'ın dediği olmuştu, çocuk hiç bilmiyor gibi davranıyordu. Hatta dün ben okuldan kaçmaya çalışırken hocayla konuşarak yardım etmişti kaçmama. Ya da kafamda kuruyordum. Çünkü konuşmamıştık, sadece göz göze gelmiştik ve o an oturduğu banktan kalkıp hocayla çene çalmıştı.

İnsanın sevmediği ot burnunun dibinde biter hesabı Bora'yı kantine girerken gördüm. Oysa ki şu an herkesin derste olması gerekiyordu. Ben lavaboya gideceğimi söyleyip çıkmıştım. Göz göze geldiğimizde kantine yöneldi önce. O da bir kahve alıp bana yöneldiğinde gerildim istemsizce.

"İzin var mı?" En azından izin alabiliyordu... Kafa salladım sadece. Kahvesini masaya bırakıp karşımdaki sandalyeye oturdu. "Nefret etme benden bu kadar. Üzülürüm sonra." Alayla konuştuğunda göz devirdim. "Teşekkür etmeyecek misin?"

"Neden?"

Güldü. "Tabii birkaç sebebin var. Hem seni ifşalamadım hem de kaçışına yardımcı oldum. Ha-" Devam edecekmiş gibi başlayıp tekrar sustu. Soracaktım ama durdurdum kendimi.

"Sağ ol, çok iyisin."  Güldü. Her zamanki gülüşlerindendi. Fazlasıyla alaycı ve kibirli. Yakışıklı bir tipti, çoğu kızın ondan hoşlandığını da biliyordum. Klasik zengin erkek triplerindeydi.

"Esin değil mi?" Sırıttım bu sefer onun gibi.

"Takibe aldın halbuki, biliyor olmalısın." Güldü yine.

"Sen de engelledin, nefret ediyorsun herhalde?" Güldüm. Kahvemden birkaç yudum aldım, o da beni izliyordu. "Uraz'la sevgili misin?"

Kaşlarım havalandı alayla. "Kızın kızın diye saçmalayan sen değil miydin? Geç mi geldi aklına sormak?"

"O seni seviyor da, yüz vermiyorsun sen sanki." Omuz silktim. Ona bir şey söylemek zorunda değildim sonuçta. "Yakışırsınız. Gerçi üvey kardeş fantezisi pek sevmem ama," Sırıtışı büyüdüğünde göz devirdim. Elbette hakkımızdaki her şeyi öğrenmişti.

"Bora, saçmalıyorsun. Kan bağımız yok bizim."

Çarpık bir şekilde sırıttı. Masaya yaslanıp biraz daha yaklaştı ve gülerek kısık sesle konuştu. "Ha fantezide hemfikiriz yani, tek sıkıntı kan bağınızın olmayışı." 32 dişini de gördüğümden emin olduğum sıralarda devam etti. "Sorun değil, ona da üvey diyoruz."

"Ne istiyorsun?"

Omuz silkti. "Ne isteyeceğim ben senden? Sıkıldım seni de görünce bulaşmak istedim."

"Derse gideceğim." Ses çıkarmadı. Kahvemi de alıp çıktım kantinden.

ifşa /yarı texting/Where stories live. Discover now