Zorlu eğitimler ∘ 9

3K 311 212
                                    

Gözlerimi yavaş yavaş aralamaya başladığımda tüm bedenimin dinlemiş olması için dua ediyordum. Dün hem psikolojik olarak hem de bedenen çok yorulmuş ve yıpranmıştım. Gözlerim tamamen aralandığında kafamı sola çevirip baktım, sol tarafım boştu. Ares'in yanımda olacağını sanıyordum çünkü en son onun göğsünde uyuyordum.

Üzerimdeki örtüyü kenara iteledikten sonra divandan indim. Bu sırada sadece baksırım ve kazağımla durduğumu fark ettim. Pantolonum ve çoraplarım ıslandığı için Ares onları ben uyurken çıkarmış olmalıydı. Onu bulmak için diğer odaya doğru adımlamaya başladım. Dün üzerinde kılıçların, hançerlerim, okların olduğu masada bu sefer lezzetli yemekler duruyordu fakat Ares hâlâ ortalarda görünmüyordu.

Elimi yüzümü yıkayabileceğim bir yer ararken arkamdaki nefes sesini hissettiğimde geriye döndüm ve elinde kıyafet tutan Ares ile göz göze geldim. "Bunları giy." diyerek elindeki kıyafetleri masanın boş köşesine koydu. Yüzüme çok bakmıyordu, bana karşı mesafeli olduğu belliydi.

"Omuzun nasıl oldu?" diye sordum biraz çekingen bir sesle.

Ares içine derin bir nefes alıp yürümeyi kesti ve yüzünü bana dönmeden cevap verdi. "İyi."

"Sadece iyi mi?"

"Ne olmasını istiyorsun?" Yüzünü bana döndü, bana şu ana kadar hiç bakmadığı gibi baktı, soğukluk vardı sanki gözlerinde ve bu beni kötü hissettirmişti.

"Ares, bak ben -"

"Üstünü değiştir." diyerek lafımı kesti Ares. Sesi de bakışları gibi soğuktu. İşaret parmağı ile ilerideki kahverengi kapıyı gösterdi. "Odanın içinde tuvalette var, elini yüzünü yıkarsın. Acele et, kahvaltıdan sonra eğitime başlayacaksın."

Sinirliydi, her an patlayacak gibiydi. Bir şey demeden usulca kafamı sallayıp masasının üzerinde duran kıyafetleri aldım ve onun gösterdiği odaya girdim. Elimdeki kıyafetleri yatağın üzerine koyduktan sonra üzerimdeki kirlenmiş kazağı çıkardım. Tam Ares'in verdiği kırışık ama temiz olan gri gömleği giyecektim ki kapı açıldı ve Ares içeriye girip elindeki kolyeyi havaya kaldırdı. "Bunu unutmuşun, vermeye..." Aniden durdu, gözleri vücuduma dönmüştü.

Vücudumda nereye baktığını anlayınca elimi kalbimin üzerindeki büyük doğum lekesine koydum. "Doğum lekesi, dövme ile kapattırmak istedim fakat babam buna her zaman karşı olduğu için kapattıramadım." Ares bana doğru adımlamaya başladı, yanıma geldiğinde parmak uçlarını kalbimin üzerindeki doğum lekesine koyup nazikçe okşamaya başladı. "Acımıyor." diye fısıldadım. "Bu kadar nazik olmana gerek yok, elini bastırabilirsin."

Ares yutkundu, dokunuşu hâlâ çok nazik ve yumuşaktı. Bir dakika boyunca sessizce, gözlerini bile kırpmadan doğum lekemi okşamıştı. Sonrasında benim rahatsız olduğumu düşünmüş olmalı ki hızla elini çekip kafasını kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. "Üzgünüm, çok mu ileriye gittim?"

"Hayır ama..." Kafamı hafifçe sağa yatırıp onun sarı parlak gözlerine dikkatlice baktım. "Senin gözlerin mi doldu?"

Ares kafası iki yana salladı. "Sana öyle gelmiş olmalı." Beş dakika önceki soğuk sesi yoktu artık, yine cana yakın bir şekilde konuşuyordu benimle. Tek elindeki kolyeyi havaya kaldırıp iki eliyle tuttu ve onu boynuma taktı. Oysaki ben onu kopartarak boynumdan çıkardığım için zinciri kırılmıştı, demek ki tamir etmişti. "Bir daha kolyeni çıkarma Demir." dedi sıcak bir sesle. "Lütfen."

Onun bu yumuşamasından fırsat bilerek, "Omuzuna bakabilir miyim?" diye sordum. Ares aşağı yukarı kafasını iki kez salladıktan sonra gömleğinin üstteki dört düğmesini açıp kolunu aşağıya indirdi. Beyaz bir bandaj, bandajın altında da yeşil çamur gibi bir şey vardı. "O ne?"

pandora , GAYNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ