Senin kollarına atlarım ∘ 27

2.4K 272 245
                                    

"İdam kararım çıktı." dedim zor bir şekilde. "Adım atacak halim bile yok, şu zinciri biraz indir."

"İndiremem." diyerek sandalyeden bile kalkmadı Atleco. "Üzgünüm."

"Lütfen." dedim, sesim artık çok kısık çıkıyordu. Neredeyse 4 saattir asılı bir şekilde duruyordum, kollarımdaki uyuşukluk tüm vücuduma yayılmıştı. "Sadece beş dakika."

Atleco cevap vermeyince ben de ısrarcı olmadım. Kısık olan gözlerimi kapatıp uykuya dalmaya çalıştım fakat mümkün değildi. Bayılmayı umuyordum, o da olmuyordu. Vücuduma hafif bir rüzgar estiğinde Atleco'nun önümde olduğunu anladım. Boyu benden epey uzundu, Ares'ten bile uzundu. Bu yüzden kolaylıkla uzanıp zinciri biraz aşağıya çekti ve benim ayaklarım zemine değdi. Acıyla inledim, kollarımı hareket dahi ettirtemiyordum.

"Ses çıkarma." diyerek eliyle ağzıma bastırdı ve kapıya kaptı. "Kolundaki uyuşukluk geçsin, tekrardan eski haline geleceksin."

Atleco elini dudaklarımdan çektiğinde, "Teşekkürler." dedim fısıldayarak, kafamı kaldıramamıştım bile. Atleco her an birinin geleceğinden şüphelendiği için dibimde duruyordu, birisi girdiği anda beni tekrardan yukarıya çekecekti. "Biliyorsun, abine biat etmek zorunda değilsin."

"Sana mı biat etmeliyim?" Atleco'nun yüz ifadesini göremiyordum çünkü gözlerim yarı açık yara kapalı, kafam öne eğikti.

"Daha iyi olur." diyerek kurumuş dudaklarımı kurumuş dilimle nemlendirmeye çalıştım.

Atleco'nun uzaklaşan ayaklarını izledim, tam sırasıydı. Kafamı yukarıya kaldırıp taşa baktım, çok küçülmüştü. En fazla 30 gram ağırlığında kalmıştı. Gücümü kullanmaya çalışarak o taşı daha fazla eritecektim. Atleco kolay hamleydi, onu birkaç saniyede yere yıkabilirdim fakat Atleco benim beklediğimden daha çabuk gerisine döndü ve bana doğru gelmeye başladı.

Elinde bir şey tutuyordu fakat ne tuttuğunu göremeden başım öne düştü, kafamı havada tutamıyordum bile. Atleco yanıma geldiğinde elini çenemin altına koyup kafamı kaldırdı ve dudağıma soğuk bir şey değdi. Bunun bir bardak olduğunu anlamam birkaç saniyemi almıştı, sonrasında dudaklarımın arasından ılık su geçmeye başladı.

Yavaşça içiriyordu, boğazımda kalmaması için dikkatli davrandı. Sonrasında bardağı çekti. "Biraz daha vermemi ister misin?"

"Teşekkürler, yeter bu kadar." diyerek yutkundum. Su konuşmama fayda etmişti. "Neden bana iyi davranıyorsun?"

"Davranmamamı istersin değil mi?" diyerek güldü Atleco hafifçe. "Böylece beni daha kolay öldürürdün. Vicdan azabı çekmeden."

"Planım bu değil." diyerek kafamı iki yana salladım.

"Planının ne olduğunu biliyorum." Atleco gözlerini bileğimdeki taşa çevirdi. "Onu iyice eritip beni etkisiz hale getirmek."

"Bunun için beni suçlayamazsın."

"Suçlamıyorum." dedi sadece.

"Atleco." dedim onun gözlerinin içine bakarken. "Bak, seninle ilgili tek bir anımı bile hatırlamıyorum." Atleco'nun dikkatlice beni dinlediğini fark ettiğimde bir adım öne geldim, en azından zincirlerin izin verdiği kadarıyla. "Nasıl birisin bilmiyorum fakat abin gibi olmadığın belli. Hadi, çöz beni. Daha erken bitirelim bu işi."

"Bana tek inanan sendin." dedi Atleco kısık bir sesle. "Ares'e aşık olmadan üç yıl önce." diyerek dilini hafifçe ısırdı. "Ares'e doğru söylemişsin, sadece iki haftalık bir ilişki yaşamıştık. Senin için belki sıradan iki haftaydı ama benim için öyle değildi." Güldü fakat acı bir tebessüm vardı gözlerinde. "İlk defa kendimi önemli hissetmiştim. İlk defa kendimi bir canlı gibi hissetmiştim. Ölüm makinası, beceriksiz, çelimsiz, aptal değil de değerli biri gibi."

pandora , GAYWhere stories live. Discover now