Düğün ∘ 46

1.3K 141 261
                                    

Tüm ülke düğün için çoktan hazırlanmaya başlamıştı ve herkes çok heyecanlıydı. Ares ve ben hariç çünkü düğün halkın beklediği kadar erken olmayacaktı. İki haftamız daha vardı, düğünü ilk tanışma günümüzde yapmaya karar vermiştik. Denizin yanında yapacaktık ve elbette düğünden iki saat önce sevişmek için ormana gitmeyecektik, düğün bitene kadar bekleyecektik.

"Ne yapıyorsun burada?"

Kafamı kaldırıp bana doğru gelmeye başlayan müstakbel eşime baktım. Kaslı vücudunu baştan aşağıya süzmeye başladım. Kalın kaslı bacaklarını, gömleğinin altından bile belli olan kol kaslarını, büyük biçimli vücudunu, göğsüne kadar gelen uzun beyaz saçlarını, parlak sarı gözlerini, beyaz tenini... Tam bir şaheser gibiydi. Sabah akşam izleyebileceğim eşsiz bir manzaraydı. "Dinleniyorum biraz."

"Ben de dinlenmeye geldim." diyerek yanıma oturdu.

"Buraya mı?" diye sorum çünkü dinlenmek için genellikle yatak odamıza giderdi.

İki kaşını kaldırıp kafasını hafifçe geriye doğru attı. "Hayır, buraya değil senin yanına." Başını omuzuma koyup elimi tuttu. "Beni dinlendiren tek şey senin kokun gecem."

"Ah Ares." diyerek derin bir nefes verdim ve kafamı onun kafasının üzerine koydum. "Her gün, her saat kendine daha fazla aşık ediyorsun beni."

"Önümüzde uzun yıllarımızın olduğunu düşünürsek..." Yüzünü omuzumdan kaldırıp dudağını dudağıma doğru getirmeye başladı yavaşça. "O zaman seni aşkımdan kör edeceğim." Ve dudağını dudağıma bastırdı. Öpüşmemiz en başta yavaş ama sonrasında sertleşmeye başladı. Elimi saçlarının arasından geçirip ensesine koydum ve kendime daha fazla bastırdım.

"Kör et beni." diye fısıldadım dudaklarına doğru. "Aşkından." Zaten çoktan kör olmuştum ona. Ne diğer dünyada ne bu dünyada fark etmezdi. Önüme binlerce kişi koysalar yine Ares'i arardı gözlerim, yine Ares'e atardı kalbim.

"Demir, bir saniye." diyerek ayrıldı benden. Kaşlarını çatık, gözleri hafifçe kısıktı. Sarı göz bebekleri ormanın her yerinde karış karış geziyordu. Bir eli ile kolumu sıkıca tuttuğunda ben de etrafıma bakınmaya başladım ve onu ağaçların arasında gördüm. Benimle beraber Ares de görmüş olmalı ki hızla kalktı ayağa, beni arkasına çekip belinden kılıcını çıkarttı. "Gebermez misin sen be adam!?"

"Bu nasıl mümkün olabilir?" diyerek fısıldadım, Ares'in duyduğuna emindim. Sonra yüksek bir sesle karşımızdaki adama seslendim. "Taranio, senden kurtulmanın bir yolu yok mu?"

"Gerçekten bu kadar kolay öleceğimi mi düşündünüz?" diyerek bize doğru yürümeye başladı Taranio, sonra gözlerini bana çevirdi. "Sen nasıl geri döndüysen ben de o şekilde geri döndüm."

"Ama şimdi seni geri dönülmez bir şekilde öteki dünyaya yollayacağım." diyerek Taranio'nun üzerine doğru sert adımlarla yürümeye başladı Ares. Kılıcını tutuşu bile korku salıyordu.

"Ares!" diye seslendim arkasından ama beni pek duyuyormuş gibi gözükmüyordu. Taranio geri geri kaçarken ben Ares'i tutmak için koşuyordum. "Ares!" diye seslendim bir kez daha. "Bekle!"

"Sevgilini dinle!" dedi Taranio kaçmaya devam ederken. "Bekle!"

Fakat Ares onu yakasından tuttuğu gibi ağaca yapıştırdı ve kılıcını kaldırdı. Tam kılıcı kalbine saplayacağı sırada ben kılıcı tuttum. Taranio da hemen kendi gerçek bedenine geçti sonra gözlerini bana çevirdi. "Az kalsın öldürüyordu beni! Hani tehlikeli olmayacaktı!?"

"Gözünün bu kadar döneceğini tahmin etmemiştim." dedim Boldex'e. Bir şekil değiştirendi. "Aynı zamanda komik olur da diye tahmin etmiştim ama..." Ares'in siyaha dönmüş gözleri, hızla inip kalkan göğsü ile pek komik olmadığını anlamıştım. "Değilmiş."

pandora , GAYWhere stories live. Discover now