Büyük sır ∘ 15

2.7K 313 133
                                    

Şehir farklıydı, kulübenin olduğu yer ormanın en derinlikleri olduğu için sessiz ve sakindi fakat şehir o kadar gelişmiş bir haldeydi ki şaşkınca etrafıma bakmaktan kendimi alamıyordum. Her taraftan dans müziği sesleri geliyordu. Tüm binalar metrelerce uzun şatolar şeklindeydi ve tüm şatolar siyahtı. Tek beyaz olan yapı bizden epey uzak olmasına rağmen görünen büyük saraydı. "Burada herkes zengin mi?" diye sordum art ardına sıralanmış olan büyük şatolara bakarken.

"Burası öyle." diyerek kafasını salladı Ares, artık yürümüyordu ve anladığım kadarıyla daha fazla devam etmek de istemiyordu. "Burada soylu kişiler yaşar, buradaki insanların tek bir gecede harcadığı para halkın yıllık maaşı." Gözlerini bana çevirdi. "Zenginler çok zengin, fakirler çok fakir, asla ortası yok. Saray insanları bereket, halk sefalet içinde."

"Madem savaş içindeler, nasıl bu kadar rahatlar o zaman."

"Çünkü savaşları düşmanla değil." diyerek iki kaşını kaldırdı Ares. "Halkla."

"Halk şu an nerede?"

"Gidelim." diyerek yürümeye başladı Ares. Karanlıkla sokaklardan geçiyor, çöp yığınlarının dolu olduğu evleri arkasında hızlı hızlı bırakıyordu. Yaklaşık kırk dakika sonra Ares'in bahsettiği, halkın oturduğu, yere geldik. Çöp kokuları; yıkık dökük, çatısı, kapısı, penceresi olmayan evlerle doluydu burası. Hatta şanslı olanların penceresiz veya kapısız da olsa bir evlere vardı fakat en az şimdiden yirmi tane evsiz insan saymıştım. Kemikleri görünüyordu bir çoğunun, bizi gördükleri bile yoktu. "Halk bunlar işte." dedi Ares kafası ile ileriyi gösterirken.

İnsan diyordim fakat hepsi birbirinden farklı kişilerdi. Kimisinin beş gözü vardı, kimisi devasa bir şekilde büyük, kimisi gözükmeyecek şekilde küçüktü. Boynuzları, dövmeleri, yedi kolları olan kişiler vardı. Herkes farklıydı fakat herkesin hikayesi aynıydı.

Bir şehrin iki yüzü...

"Daha orta bir kesim yok mu?" diye sordum yüzümü Ares'e çevirirken.

"Biraz daha iyisi var ama orası da pek iç açıcı değildir. Yine de ayda bir topluca meyhaneye gidip birkaç kadeh bir şey içebilirler." Ares başka bir yöne doğru yürümeye başladı. "Gidelim istersen, burada yaşayanlar seni görmeseler daha iyi olur."

"Neden? Beni sevmiyorlar mı?"

"Tam aksine." diyerek güldü hafifçe. "Buradakilerin hepsi sana hayran. Seni gördükleri anda hepsi sevinç çığlığı atarak dikkat çekecek ve bir asker gelecek. Bu yüzden şimdilik seni bilmeseler daha iyi olur."

"Anlıyorum." diyerek onu sessizce takip etmeye devam ettim. Yaklaşık yarım saat sonra biraz daha farklı bölgeye gelmiştik. Evler çok iyi görünüme sahip değillerdi ama yine de sağlam pencereleri, kapıları, çatıları vardı. Çoğunluğunun sıvası sökülmüş olsa da en azından sıcak duruyordu. Sokaklarda tek bir kişi bile yoktu, sadece birkaç farklı türde hayvanlar vardı.

"Bir tane ev seç." dedi bana eliyle evleri gösterirken.

İçime bir nefes çekerek üçüncü sıradaki bir evi gösterim. "O ev."

"Hadi gidelim." diyerek yürümeye başladı Ares ve evin önüne geldiğinde kapıya iki kez vurdu. Kapının arkasından benim anlayamadığım bir ses geldi, bunun üzerine Ares, "Nkys'i getirdim." dediğinde kapı hızla açıldı.

Kapının arkasında gözleri ilk beni bulan, orta boylu, kırmızı tenli biri çıktı. Bana birkaç saniye boyunca heyecanla baktıktan sonra kenara çekildi. "Girin içeriye."

İlk Ares hemen ardından da ben girdim. Ayakkabılarımı çıkarmak için eğitecektim ki Ares'in çamurlu botları ile yola devam ettiğini görünce çıkarmaktan vazgeçip onun peşinden yürümeye başladım. Evin içinde aynı adam gibi kırmızı tenli bir kadın ile iki küçük çocuk vardı ve kadın beni gördüğünden hızla ayağa kalktı. "Çocuklar, siz odanıza gidin."

pandora , GAYWhere stories live. Discover now