Benim evim senin gözlerindir

1.3K 97 3
                                    


Gece, yerini sabahın ilk ışıklarına bırakırken, duvarların arkasında ağaçları süsleyen kuşların ötüşüyle uyandı Sirac. Göğsündeki hafif baskıyı hissedince, kirpiklerini birbirinden ayırdı. Karısının saçları göğsüne dökülmüş, ona sarılmış uyuyordu. Aldığı her nefesi verdiğinde burnunun ucundaki saçlar havada titreşip iniyordu. İçi gülüyordu karısına bakarken. Ne güzel bir sabahtı öyle. Gözlerini her gün böyle bir sabaha açacağı düşüncesi, onu tepeden tırnağa yeniliyordu. Artık bütün sabahlar onun arkadaşıydı. Karısının uykusunda "Seviyorum seni." diye yüzünü boynuna gömerek mırıldanması, ona huzurun beşiğindeymiş gibi hissettirdi. Sesi hiç gitmesin istedi kulaklarından. Birdenbire susamış gibi ılık eli kana kana öptü. Seviyordu karısını... sevdikçe yenileniyor, odayı dolduran kokusuna sarılıyordu.

Sabah erkenden uyandı Zülüf. İlk olarak Sirac'ın yanağını okşar gibi öpüp ayaklandı. Odadan çıkıp mutfağa seğirtti. Zeynep'in kahvaltıyı evde yapacaklarını kızlarla konuşurken duymuştu. O yüzden kahvaltıyı kendisi hazırlamak için kollarını dirseklerine sıyırdı. Onlara yaranmak için değil, içinden geldiği için kahvaltıyı hazırlamak istedi. Çayı ocağa koydu. Kulpuna el işinden siyah ve sarı renkte horoz iliştirilmiş buzdolabının kapağını açtı. Gözleri köy yumurtasıyla buluşunca, uzun zamandan beri krep yemediğini hatırladı. Kazağının eteklerini kaldırıp kucağını yumurtalarla doldurdu. Diğer kahvaltılıkları hazırlayıp en son krepi yapacaktı. Karpuz reçelinden iki kaşık yeyip, porselen kaseleri doldurmaya başladı. Onu diğer kahvaltılıklar takip etti. Hazırladıklarını emaye tepsiye doldurup salona taşıdı. Sobayı yakıp demlediği çayı üstüne koydu. Kadınların kahvaltısını ise el hafifliğiyle üst kattaki şark odasına kurdu. Zülüf hızlıydı ama zaman ondan daha hızlıydı. Saat sekize geliyordu. Aceleyle yumurtaları kırıp çırptı. Diğer malzemeleri de katıp karıştırdıktan sonra, kepçeyi krepe daldırıp kızgın tavaya döktü. Ateşin önündeyken yüzü hafiften yanmaya başladı. Elinin tersiyle alnında biriken terleri silerken, krepi ustalıkla çevirdi. Tabak dolusu krepleri sofraya koyduktan sonra. Rüzgar gibi odasına girip Sirac'a bakmadan, havlusunu, bornozunu ve giyeceği elbiseleri dolaptan alıp banyoya gitti. Geceden yakılan banyo sobasının ılık suyunda gül kokulu şampuanıyla hızlı hızlı yıkandı. Banyonun içinde ayrılmış ufak bir bölümde bornozuna sarındı. Saç kurutma makinesiyle kuruladı saçlarını. Buket buket minik mavi çiçekleri olan pudra renkli, yakalı uzun elbisesini giydi. Saçlarını kremleyip at kuyrugu yaptı. Banyodan çıkarken kapının önüne koyduğu pudra renkli incili terliklerini giydi ayaklarına. Salona gidip çay koydu kendine. Sirac uyanana kadar bahçede vakit geçirmek istedi. Odasına gidip beyaz şalıyla ince narin omuzlarını örtüp evden çıktı. Taş merdivende oturup şekersiz çayını ufak yudumlarla içerken, ilerde küçük, beyaz top gibi bir tavşan zıplaya zıplaya geçti önünden. Aniden ayaklandı Zülüf. Gözleri bir anda büyümüş, göz akları yok olmuştu sanki. Tavşanın peşinden heyecanla ağzı kulaklarında deli gibi koştu. O kovaladı, tavşan zıpladı. Bir süre sonra çamurlu bahçe onun ayak izleriyle doldu. Zülüf koşarak hayvanı yakalayamayacağını anlayınca, tıpkı tavşan gibi ayaklarını yerden kesip zıpladı. Uzun ince kollarıyla yakaladı tavşanı. Soluk soluğa "Sen ne güzel, ne şirinsin öyle." dedi ayağa kalkıp, tavşanı havaya uzattı. Tatlılığına bir de uzaktan baktı. Yanağını tavşanın tüylerinde gezdirip, cömert bir duyguyla sarılıp öptü. Yumuşacık tüylerini okşayarak eve girdi. "Şansına bir tane kalmış." dedi havucu tavşanın ağzına uzatıp buzdolabının kapağını kapatırken. Başını çevirince Sirac'ı kapıdan kendisine bakmakta olduğunu gördü. Tavşanı işaret ederek,

"Çok tatlı değil mi?" dedi yarım ağız gülümserken.

"Senin kadar değil." dedi Sirac. Zülüf'ün utangaç başını eğerek kapalı dudaklarıyla gülümseyip kalbi hızlı hızlı atarak yanından geçmesi, bir ömür gibi geldi ona.

SEKSEN BİR VİLAYET (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin