BARUT

52.8K 2.4K 487
                                    

multimedyada OĞUZ  var... iyi okumalar.

Hepimiz duyurunun ardından toparlanıp, ortak yemek haneye doğru yürümeye başladık. Aslında yurtların içinde de yemekhane varmış ama müdürün emriyle iptal edilmiş. Müdür herkesi yemeklerde bir arada görmek istiyormuş. Bu bizdeki ekip ruhunu tetikleyeceğine inanıyormuş. Aslında haklı olabilirdi. Burada hep birlikte ölüm kalım savaşı vereceksek, hep birlikte olmalıydık. Birbirimizi ne kadar çok görürsek o kadar çok benimserdik.

Gizem'le yan yana okul binasına doğru yürüyorduk. Şimdiden irili ufaklı guruplar oluşmaya başlamıştı bile. Herkes çabuk kaynaşmıştı. Kimseyi yadırgayamazdım. Buradan on iki hafta boyunca çıkamayacaktık ve ne kadar çabuk biriyle kaynaşırsak o kadar çabuk buraya adapte olurduk. O yüzden herkes kendine yakın bir arkadaş edinmeye çalışıyordu. Benim için sorun yoktu. Ben kendime bir arkadaş edinmiştim bile. Aslında burası bana iyi gelmişti. Normalde çok arkadaş canlısı biri değildim. Ama şimdiden iki arkadaş edinmiştim.

Biri arkamızdan bize sarılınca, ikimizde çığlık atıp herkesin bize dönmesini sağlamıştık. Oğuz kendinden memnun bir şekilde bir kolunu benim omzuma diğer kolunu Gizem'in omzuna atıp bizi yürümeye zorluyordu. Biz ise kızgın bir şekilde onun keyifli yüzüne bakıyorduk. İlk günden bu kadar rahat davranması benim sinirlerimi bozardı normalde. Eski hayatımda birilerine bana bu denli yakınlaşma şansı vermezdim. Benim arkadaşlarım yetimhanedeki kızlarla sınırlıydı. Ama bu kez kızmamıştım. Birileriyle kaynaşmak istiyordum. Yeni hayatımda farklı bir İnci'ye dönüşmeye ihtiyacım vardı. O yüzden Oğuz'u geri püskürtmek istememiştim.

" Yürüyün de buradaki gerzekler ne kadar şanslı adam desinler. İki fıstık gibi kızla hemen arkadaş olmuş." Gizem'e baktım. Göz kırpıp ona işareti verdim. O da başını sallayıp anladığını gösterdi. Ellerimi kaldırıp Oğuz'un elini tuttum. Gizem'de aynısını yapmıştı. Oğuz ise bundan hiç rahatsızlık duymuşa benzemiyordu. Sanırım bunu yakınlık gösterisi olarak algılamıştı. Ama bir konuda haklıydı. Yanımızdan geçenler dönüp bize bakıyorlardı.

Bir süre öyle yürüdük. Amaç Oğuz'un hiçbir şeyden şüphelenmemesiydi. Gizem başıyla zamanın geldiğini belirtince aynı anda tüm gücümüzle Oğuz'u kolundan tutup, kaldırdık. Sonra da yere düşmesini sağladık. Kolları elimizde kendisi yerde şaşkınca bize bakıyordu. Elini bırakıp yanına eğildiğimizde, Oğuz hala hiçbir şey anlamamıştı.

" Bir daha birine sarılmadan önce iyi düşün. Buradaki kızların hiç biri sıradan kızlar değil." Dedi Gizem.

" Ve biz izin vermediğimiz sürece bir daha sarılmaya kalkarsan neler olacağı hakkında bir sonuca vardığını düşünüyoruz." Dedim. Etraftan gülüşme sesleri geliyordu. Oğuz'da kalkıp yere oturmuştu. Bizden bu tepkiyi beklemediği her halinden belliydi. Biz ayağa kalkarken ona el uzattık. Sanki biraz önce onu yere atmamışız gibi uzattığımız eli tutup kalktı.

" Ateşli hatunları her daim severim." Dedi yeniden omuzlarımıza elini koyarak. Bu çocuk hiç akıllanmıyordu. Gizem'le kısa bir bakışmanın ardından gülerek yürümeye başladık.

Beraber okula doğru yürümeye devam ediyorduk. Merdivenleri çıkarken, kenardaki bayrak direkleri dikkatimi çekmişti. Birinde Türk bayrağı dalgalanırken diğerinde ise siyah bir bayrak vardı. Bayrağın üzerinde bu aralar sıklıkla gördüğüm iç içe geçmiş sarı renkli üç hilal vardı. Anlamını henüz bilmesem de bunu en kısa zamanda öğrenmek konusuna kararlıydım. MGS bu sembolü kendilerine seçtiyse güzel bir anlamı olduğuna emindim. Bu da merakımı tetiklemeye yetiyordu.

İçeriye girdiğimizde çok geniş bir alanla karşılaştık. Sanki binanın içi değil de kapalı bir bahçeye girmiş gibi hissetmiştim. Ama bu bahçe yeşilliklerle dolu değildi. Aksine her yer beyaz fayansla kaplıydı. Siyah ve beyazın bu mükemmel uyumu cidden göz kamaştırıyordu. İçerisi olabildiğince temizdi. Hani bal dök yala cümlesi burası için söylenmiş giydi. Beyaz bir zemin oldukça kir tutardı ama burada kire dair hiçbir belirti yoktu. Sanki biraz önce temizlenmiş gibiydi.

KOD ADI SERİSİ-1 KIRMIZIWhere stories live. Discover now