HOLDİNG

24.4K 1.4K 100
                                    

multimedya da Cem'in halini gören İnci'nin temsili hali var... yorumlarınızı bekliyorum....

Cem'in beni eve bırakmasının üzerinden tam üç saat geçmişti. Saat gece yarısını geçeli hayli zaman olmuştu. Güney'i orada bırakıp eve gelmiştim ancak aklım hala onlardaydı. Ne bir haber vermişlerdi ne de birinden bir ses çıkmıştı. Gizem, Oğuz'u aramayı denemiş ancak geri dönüş alamamıştı. Aklımı kaçırmak üzereydim. Güney neden bana haber göndermiyordu? Ne oluyordu orada? Cem'in oraya geri döneceğine emindim. Hatta Güney'le tartışacağına da emindim. Ve elbette Güney'in zarar görmeyeceğine de emindim. Ama yine de endişelenmeden duramıyordum.

Stresten kendimi yemeye başladığımda üzerimdeki elbiseden çıkarmıştım tüm öfkemi. Gizem son anda beni durdurmayı başarmıştı ancak iş işten geçmişti. Elbisenin her bir parçasını odanın bir köşesinden toplamak zorunda kalmıştı. Ancak yine de sakinleşememiştim. Üçüne de ulaşamıyor olmak normal değildi. Üçü yetenekli MGS ajanı olabilirlerdi ancak yine de endişeleniyordum. Güney'in o bakışı içime işlemişti. Ve onunla konuşana kadar da içim rahatlayacak gibi durmuyordu.

Salona geçtiğimde Gizem yine telefon başındaydı. İlk zamanlar sorun olmaz diyerek beni sakinleştirmeye çalışmıştı ancak şu an görüyorum ki o da endişelenmeye başlamıştı. Aylardır bu ekip içindeydik, şimdiye kadar bir kez olsun birbirimizi habersiz bırakmamıştık. Bu bir ilkti. Ve ben bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. Eğer Burak onlarla olmasaydı ona sorar, yerlerini öğrenirdik ama ona da ulaşılamıyordu. Onları elime geçirirsem bunu yanlarına kesinlikle bırakmayacağım.

Salonun ortasında el verdiğince bir oya bir buyana yürüyüp duruyordum. Şu an kum torbasında  çalışmak oldukça işe yarayabilirdi. En azından hem tüm sinirimi atardım hem de parmaklarımı kemirmekten kurtulurdum. Ama şu an bunu bile yapacak isteğim yoktu. Genelde sinirimi Oğuz'dan ya da Burak'tan çıkarırdım. Ancak şu an Güney'le beraber kayıplara karışmışlardı. Öyle ki Cem'in de telefonu cevap vermiyordu. Aklım kötü senaryolar tarafından kuşatılmıştım. Ama onların gerçekliğine inanmak istemiyordum. Çünkü ne Güney ne de diğerleri sıradan kişiler değildi. Başlarının çaresine bakabilecek kadar yetenekliydiler.

Ancak ne den bir haber verme zahmetine girmediklerini bilmiyordum. Gizem elinde iki fincanla salona geldiğinde ben hala dolanıp duruyordum. Ancak iyi bir kahveye ihtiyacım olduğundan yanına geçip oturdum.

" Sence iyiler midir?" diye sordu kolundaki saate bakarak. Saatin kaç olduğunu görmek için bende aynı şeyi yapıp fincanı diğer elime aldım ve kolumu çevirdim. Sabaha karşı beşi gösteriyordu.

Ne ara zaman bu denli akıp gitmişti anlamamıştım. Ama cama bakınca gökyüzünün de yavaş yavaş aydınlanmaya başladığını gördüm. " Eğer başlarına bir şey gelmediyse bu gün içinde onlara yapacaklarımdan korkmaları gerekiyor."

Gizem gergince gülümsedi. Onlardan bir haber almış olsaydık bu gülüş tehdit içerikli olacaktı muhakkak. Ve onları elime geçirdiğimde Gizem'in de bana zevkle yardımcı olacağına emindim.

Kapının zil sesi ikimizi de alarma geçirmişti. Birincisi bu eve gelebilecek olan hiç kimse kapı çalmazdı. Hepsinde giriş için anahtar mevcuttu. Bu da bizi şüphelendirmek için yeterliydi. Bardağı masanın üzerine bırakıp, elimi masanın altına uzattım. Evin belli başlı yerlerinde her ihtimale karşı silah ve acil kullanıp telefonları gizlenmişti. Ne olacağını bilmediğimizden bu tarz önlemler almak durumundaydık.

Masanın altındaki silahı alıp kapıya doğru yürümeye başladım. Gizem ise televizyonun arkasına gizlenmiş silahı alıp hemen arkamdan geliyordu. Kapıya yaklaşıp iki yandan kuşattık. " Kim o?" diye sordum kapı deliğinden bakmadan. Bize en başında, şüphelendiğimiz durumlarda kapı deliklerinden uzak durmamız tembihlenmişti. Şu an bunu uygulamanın oldukça mantıklı olduğunu düşünmüştüm. Dışarıda olan kişi bizden değildi ve bizim sabahın bu denli erken saatlerinde ziyarete gelecek bir arkadaşımız yoktu.

KOD ADI SERİSİ-1 KIRMIZIWhere stories live. Discover now