Bölüm 4

431 44 23
                                    

Salih ve Behzat kafalarını dağıtacakları meyhaneye doğru yol alırlarken; piknik kafilesi de konağa varmış, gülüşerek üst salonda sohbet ediyorlardı. Yasemin ve Perran'ın anneleri Afife Hanım ile Hayriye Hanım da, piknikten dönmüş kızların şen şakrak sohbetlerini dinliyorlardı. Perran'ın annesi Hayriye Hanım'ın kulakları kızların muhabbetinde iken inceleyici bakışlarıyla da iki genç kızı dikkatlice süzüyor ve huyu gereği kızları birbiriyle karşılaştırıyordu. Perran'ın eğitimi ve hanımefendi duruşu için o kadar uğraşmışlardı ama garip bir asilikle, kızı, öğrendiklerini hayatında uygulayamıyordu.

Yasemin tatlı bir naziklikle Perran'ın anlattıklarını onaylayıp arada lafa karışırken; Perran her konuya bodoslama atlayıp bazı saçma sözleriyle insanı şaşırtıyordu. Tüm gün aynı yerlerde dolanmışlar, aynı hareketleri yapmışlardı. Yasemin'in uzun, dalgalı gür saçları yeni taranmış gibi düzgünce dökülürken Perran'ın uğraşılarak hazırlanmış örgüleri darmadağındı. Hoşnutsuz Hayriye Hanım derin bir iç geçirerek Afife Hanım'a döndü.

"Muhabbet güzel de biz izninizi isteyelim Afife Hanım, akşam yemeğinden önce biraz olsun dinlenebilmeyi umuyorum."

"İzin ne demek Hayriye Hanım ama bir dahaki görüşmemiz de bu kadar koşturmaca yerine eşlerimizle birlikte bahçede piknik yapalım. Ne dersiniz?"

"Çok iyi olur Afife Hanımcığım." dedi gülümseyerek ve hala çenesi durmayan kızına seslendi. "Hadi Perran'ım, gidelim artık."

Perran ve Yasemin yorgunluktan uyuklayan Pertev'i dürterken kadınlarda ayaklandılar. Zavallı çocuk uykudan uyandığından oldukça şaşkındı. Bu yüzden onu kucaklayan dadı Münevver'in kolları arasına uzanmakta hiçbir sakınca görmedi. Hep beraber aşağı sofaya indikleri vakit, Yasemin, küçük çocuğun resim çantasını unuttuğunu hatırlayıp kadınlar sofada üstlüklerini giyerken salona geri gitti ve ne olduysa o anda oldu.

Perran'ın üstlük cebinde unuttuğu Salih'e yazılmış name, kaderin hınzır bir esintisiyle olduğu yerden koptu ve havada bir yaprak gibi süzüldü, tam da Afife Hanım'ın önüne düşüverdi. Kadın şaşkınlığına yenilerek eğildi ve mektubu aldı. Yine felek denen oyunbazın bir başka cilvesiyle kâğıt, çarşaf misali açılmıştı. Mektubu alırken istemsizce yazıları okuyan Afife Hanım soran gözlerle Perran'a baktı. Yüzü kıpkırmızı olan Perran dehşetli bir yüz ifadesiyle annesine doğru kısa bir bakış attı ve korkuyla yeniden Afife Hanım'a döndü.

Dadı uyumakta olan çocuğu arabaya taşıdığı için haremlik holünde üçü kalmışlardı. Afife mektubu Hayriye'ye doğru uzatırken Perran bir telaş bir gayret atıldı.

"Valla billah onu ben yazmadım."

"Senin cebinden düştü kızım." dedi Afife.

Perran alı al moru mor, annesine doğru bakınca Hayriye kaşlarını çatıp başını salladı. "Yok, bu benim kızın yazısı değil Afife Hanım. İki dünya bir araya gelse Perran, bu harfleri bu şekle sokamaz. Keşke yapaydı ya... Neyse..."

Afife mektubu yeniden eline aldı ve dikkatle yazıya baktıktan sonra vardığı sonucu doğrulaması için Perran'a baktı. Perran bayılacak gibiydi. Babası bir duyarsa bir daha evden dışarı çıkmazdı. Yasemin'in ailesi kendi ailesinden daha anlayışlıydı ve bu yüzden suçun tümünü Yasemin'in üstüne atmakta tereddüt etmedi.

"Onu Yasemin yazdı. Gezintide bir genci pek beğenmişti." diye hızlıca anlatmaya başladı. ''Mektup yazacağım diye tutturdu. Yapma etme dedim ama durduramadım. Bu ilk yazdığını beğenmediğinden bana atayım diye vermişti. Unutuvermişim."

Afife soğuk bir sesle kızın lafını kesti. "Yani o gence mektup gitti mi?"

Perran hemen başını salladı. "Evet, Afife Hanım Teyze."

Kalpten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin