Bölüm 36

159 24 7
                                    

Küçük köşk taş ile örülmüş, sanki ufak boyutlarda bir kale yapılmaya çalışılmıştı. Zindan hücrelerini andıran odaları ve loş koridorlarıyla ormanın orta yerindeki bu yolsuz bina, bir hapishaneden farksızdı. İstanbul'a çok yakın değildi ve İstanbul'dan yeterince uzaktı. Osman, Edip'in burayı nasıl kiraladığını anlayamamıştı. Onun gücünü aşan bir mekandı, fiyat olarak değil ama kıdem olarak.

Gerçi ona gözden uzak ve tenha bir yer bulmasını istediğinde içinden bir ses bulacağı yerin burası olacağını fısıldamıştı. Taş köşk aklından çıkmıyordu ki... Osman'ın ruhu bu denli katılaşmasaydı, bu köşke adım atamazdı. Her köşesinden çığlık seslerinin yükseldiği, eski çürümüş kan ve sidik kokusunun havaya sindiği, görüntüsünden daha karanlık olan bu binaya rahatça girmişti Osman çünkü o, bu taş yığınının yansıttığı dehşetten de kara olmayı başarmıştı. Bir başka zamanın hikayesiydi, bu korkusuzluğun sebebi ve Osman her dakikasını aklında tutmaya çalışıyordu.

Dün gece Agop'a doldurttuğu toprak dolu keseleri duvar kenarındaki rafa dizerken hiçbir şey düşünmüyordu. Yumruk büyüklüğündeki keselerden on beş kadarını dizmişti ki, alt kata inen basamaklarda ince bir gıcırtı duydu. Pantolon cebine sokuşturduğu köstekli altın saatini çıkardı ve mücevher işlemeleri kapağını tek parmağıyla kaydırdı. Genç adam söylenen saatten yirmi dakika önce geliyordu. Dudağının kenarında hoşnut bir sırıtma oluştu.

'Aferin' dedi içinden. 'Hem olabildiğince sessiz hem de erken yola düşmüş. Bu gençte umut var, az önce onu öldürmemem iyi oldu.'

Kendi yaşı yirmi sekizden gün almıştı, bu genç adam henüz yirmi üç veya yirmi dört anca olmalıydı. Pısırık olmadığı belliydi, hatta gözü kara bir cesarete ve inada sahipti. Kolay korkmadığını anlamıştı. Salih'in öncelikle öğrenmesi gereken, doğru vakte kadar korkmayı bilmek olmalıydı. Tedbirli olmasını sağlardı, yukarıda yaptığı gibi isyankâr davranması beceriksiz biri için son saniyelerini bitirmesi anlamına gelirdi. Osman bu detayı çok küçükken kavramıştı, onu ölümden kurtaran ise kendisi değildi. Kanından gelen sayesinde hala hayattaydı ve aynı kandan gelen yüzünden cehennemi yaşamıştı. Bir zaman sonra kanının sağladığı korumaya da güvenmeyecekti, şimdi olduğu gibi.

Salih yüksek tahta basamaklara ağırlığını yavaşça vererek aşağıya indi, tek eliyle soğuk taş duvarı tutuyordu çünkü merdiven boşluğu, koridordan daha loştu. Küçük bir antreye ulaştı, tam karşısında kemerli bir giriş vardı. Kalın tahta kapıyı ittirdi ve Osman gelmeden önce bakmak istediği odaya girdi. Adım attığı odanın görüntüsüne şaşırmadan önce karşı duvarın önünde ona bakan Osman'ı görünce omuzları düştü.

''Sana bir saat sonra demedim mi ben?''

Salih adamın azarına aldırmadan etrafa bakındı ve sakince cevapladı. ''Saatim yok.''

Oda talim alanı gibi hazırlanmıştı, hedef tahtaları, çeşitli büyüklüklerde kum torbaları, sopalar, deri kayışlarla kapatılmış iki takım çanta, Osman'ın ayaklarının dibinde de kutu gibi bir başka çanta. Duvarlardan birinde prangaya sistemine benzeyen demirli bir düzenek vardı ama demir prangalar yoktu. Tavandan sarkan ucu boş iki çift zincir, paslanıp birbirine dolanmıştı. Koku berbattı, havasız, pis, çürümüş bir şeylerin eski ölüm kokusu...

Osman başını doğrulttu. Salih'in asıl amacını saklayan yalanına kızmamıştı. Duvara dayalı dikdörtgen masanın yanına gitti, üstündeki kayışlı çantalardan birini açarken meraktan uzak bir sesle sordu.

''Silah mı, bıçak mı?'' dedi çantanın içinden iki deri yelek çıkardı. ''Yoksa yakın dövüş mü?''

Yeleklerden birini Salih'e attı. Diğerini giymek için gömleğini çıkarırken Salih, adamın sorusunun sıkıntılı anlamını düşünüyordu. Adamın çıplak, kaslı üst bedenini görünce konuşmak için açtığı ağzı açık kaldı. Hiç bu kadar yara izi olan bir beden görmemişti, eski oldukları belliydi ve her çeşit ize sahipti. Yanık izinden, bıçak izine; tırtıklı bir aletin açtığı bereli izden, kurşun yarasına dek... İlginçtir, bedeninin sağ kısmında bu işkenceyi andıran tuhaf izler yoğunluktaydı ve eskiliği yüzünden oldukça iyileşmişti. Sağ kolunun dirseğine değin özellikle süslenmiş gibiydi. Sol tarafında izler azdı, kısaydı ve bıçak yaralarından ibaretti. Osman yara izlerini saklamayı hiç umursamadığı gibi, Salih'in de tepkisini önemsemiyordu.

Salih kendini toparlayarak konuştu. ''Sanırım bu işte bir yanlış anlaşılma var. Benim bu tarz bir eğitime ihtiyacım olacağı...''

Osman yeleğin bağlarını bağlamayı bırakıp kaşlarının altından ona bakıp lafını kesti. ''Neye ihtiyacın olacağını bilemezsin paşazade. O yüzden kes martaval okumayı da dediğimi yap, sadece yap!''

''Benden ne istiyorsun? Baştan söyle!''

''Bu işin sonuna dek ölmemeni istiyorum.'' dedi dürüstçe. ''Edip'in senin hakkındaki asıl düşüncesini bana söylemeden, ben dâhil, kimsenin seni öldürmemesini sağlamaya çalışıyorum.''

Salih yutkundu. ''Biri neden beni öldürmek istesin ki?''

Osman bağların kalanıyla uğraşmayı bırakıp Salih'in yanına geldi. Karşısında durdu ve gözlerine gözlerini dikti. Hemen hemen aynı boyda olduklarından pek güç olmamıştı. Gözünü kapatan saçını çekmekle çekmemek arasında kaldı, şu durumda bu gereksiz feminen hareketi oldukça gülünç duracaktı. Osman'ın kararlı ve güçlü görüntüsünün altında kalmamak için kıpırdamadan adamın yüzüne baktı. 

Kızıl kahve gözler alaycı bir ışıltıyla parıldadı ve Osman, söyleyeceği sözün dehşetli anlamına rağmen rahatça sırıttı.

''Çünkü Edip Nuri, Azrail'in ta kendisidir, onun ilgisini çekip de sağ kalan olmadı. Şu aralarda tek gözdesi sensin, bilmem anlatabildim mi?'' dedi ve elini uzatıp saç tutamını Salih'in gözünün üstünden çekti. ''Şimdi söyle bakalım iyi olduğun bir savunma tarzın var mı?''

Salih bir adım gerileyerek adamın kendisine dokunmasına engel olmak istedi. Bu anlık hareketi iyi olmamıştı. Saç tutamı alışık olduğu yere yerleşti. Yeniden gözünün üstüne düşen saçını eliyle geriye atarken Osman onun bu tedirginliğine karşın kahkaha attı.

''Çekici bir yüzün olduğunu ben de fark ettim. Benden çekinmene gerek yok, beni istemeyeni becerecek kadar aciz kalmadım.''

Salih kararsızca elindeki deri yeleğe baktı. Dudağını ısırarak düşündü, Edip Nuri'nin hakkında söylediklerinde bu deliye katılıyordu ama bu dürüstlüğüne rağmen adama güvenmiyordu. Durdu, adam zaten ona güvenmesini istemiyordu. Tam tersi güvenmemesini ama öğrettiklerini kabullenmesini bekliyordu. Ret etmesi de çare değildi. Her şekilde onu öldürmekte tereddüt etmeyeceğini hissediyordu. Başını doğrulttu ve gömleğinin düğmelerine uzandı.

İki adam arasındaki bu sözsüz anlaşma bir haftalık sıkı bir eğitime sebep olacaktı. Şafakta başlayan gün boyunca devam eden bu insanüstü çalışmayı Salih'in kaldıramayacağını düşünen Osman, ikinci gün ayağa kalkmayı başaran Salih'in azminden etkilenmekten kendini alamamıştı. Eğitimsiz ama güçlü bir yapısı vardı. Osman konuşmak için acele etmedi, bu gittikçe hırslanan gencin ateşli mizacının ona verdiği heyecanın zevkini çıkardı.

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now