Bölüm 37

160 19 12
                                    

Behzat, Salih'in iki tutam saçı için kıvranırken Salih'in kan ter içinde işkence çektiğinden bihaber ne yapacağını düşünüyordu. Perran denen kızla öğleden sonra görüşeceklerdi fakat Salih ortalarda yoktu. Odasında volta atıp elinde neler olduğunu gözden geçirdi. Perran'ın getireceği Yasemin'in saçından başka bir şey olmadığını anlamak bozuk moralini iyice düşürdü. Ayırma büyüsü yapabilmek için Salih'in de saçına ihtiyacı vardı. Yürümeyi bıraktı, zavallı ayaklarını dinlendirmek için pencere kenarındaki koltuğa doğru yürüdü.

Pencerenin camından yansıyan yakışıklı suretine ve düzgün taranmış saçlarına bakmadan koltuğa oturmadı. Çok cazibeli Allah vergisi bir güzelliğe sahip yüzünü tüm gün izlese bıkmazdı ama şu anda sorununa odaklanmalıydı. Koltuğa oturdu, yeniden kalktı ve camdan kendine alıcı gözle bakıverdi. O çene, o hülyalı bakışlara sahip güzelim gözleri, kemerli de olsa fazla büyük olmayan karakterli burnu, pembe dudakları... Hele o saçları... Gözleri aniden açıldı. Zekasına bir kez daha hayran kalmıştı çünkü aklına gelen çare müthişti. Salih'in saçlarını alıp ayrılma büyüsü yaptıracağına; pek ala kendi saçlarını kullanarak birleşme büyüsü yaptırabilirdi değil mi? Ah, ama saçlarına nasıl kıyacaktı?

Perran annesine terziye gideceğini söyleyip dadısını koluna taktığı gibi Necmettin Raif hocanın kapısına varmıştı. Yapacağı iş yüzünden gergindi ama başka çaresi kalmamıştı. Çanta kesesini parmaklarıyla sıkıca tutarak Behzat'ın yolumu gözlemeye başladı. Dadısı onun yaptığını hiç onaylamıyordu ve engel olabilecek kadar sözünü dinletemeyeceğinin de farkındaydı. O yüzden suspus, Behzat'ın yolunu gözleyen Perran'a katıldı.

Sokağın başında Behzat'ın görünmesiyle Perran'ın heyecanı had safhaya ulaştı. Bu dakikaya kadar adamın vaz geçmesinden ve onu yüz üstü bırakmasından çekiniyordu. Genç adamın salınarak onlara doğru yürümesini izleyerek dadısının kulağına fısıldadı.

''Dadı, sen burada bana yoldaşsın, sakın ağzını açıp da işimi bozma. Yaptığımın hayırlı bir iş olacağına sen de inanıyorsun ama milletle bozuşarak kimsenin canını sıkma, tamam mı?''

''Ağzıma kilidi vurdun Perran, ne konuşayım daha? Duyduğum her lakırdıyı saçaydım, taş taş üstünde kalmazdı bu sosyetede.''

''Hah, şöyle! Susmaya devam et sen.'' dedi ve adamı karşılamak için gözlerine cilveli bir ifade verip döndü. ''Aman Behzat Suphi Bey, bir an gelmeyeceğinizi sandım''

''Hiç sormayın hanımefendi, hesapta olmayan bir ayrılık yaşadım, konusu bende gizli. Bu sebeple kederimden kendime gelemedim.''

''Ah, başınız sağ olsun, ölenle ölünmez. Büyükanneniz de öyle böyle değil, bayağı yaşlıydı ama canım. O kadar üzülmeyin. Allah rahmet eylesin.''

Behzat kızın patavatsızlığı karşısında irkildi. ''Ağzınızdan yel alsın küçük hanım, nineciğim turp gibi maşallah. Siz de ettiğiniz lafın nereye gittiğini göremiyorsunuz.''

''Ne bileyim ayol, kayıp filan deyince aklıma başka bir şey gelmedi. Sizi düşündüğümden üzüntünüzü paylaşayım dedim.''

''Beni düşünmemek elde değil farkındayım ama siz yine de gayret edin de böyle boş laflar etmeyin.'' İki gündür başına gelmeyen kalmamıştı bir de Perran'ın ahmaklığıyla uğraşıyordu. İstanbul'un çeyreğine kalçasını seyrettirdikten sonra üstüne bir tutam saçından da olmuştu. ''Haydi, bu kadar sohbet yeter. İşimizi bakalım. Emanetiniz nerede?''

Perran ani bir heyecanla titredi. ''Ay, kendimi bir an casus romanlarındaki hafiyelere benzettim. Siz de çapkın ama becerikli kolluk görevlisisiniz. Beni yanlış anlamayın, kitap okumam ben. Tövbe, o kadar boş vakti olan bir insan değilimdir. Fakat zeki olduğumdan Yasemin'in hayallerle dolu kitaplarından bazı bölümler aklımda kalmış. Ne kadar istesem de beynim iyi çalıştığından unutamam da...''

''Vallahi, bayılacağım!'' diye söylendi Behzat. ''Konumuza dönelim hanımefendi!''

''Döneriz elbette, biz ortak değil miyiz?'' dedi elini çantasına atarak bir mendile sardığı saç tutamını çıkardı. Dua etmeyi de ihmal etmedi çünkü Behzat açıp da bakarsa farkı anlardı. Mendilin içindeki saçın Yasemin'e ait olmadığı apaçık ortadaydı. ''Dedim ya ben kitap okumam, bu öyküleri bana Yasemin anlatır. Kızın bildiği beceri olmayınca tüm gün...''

''Allah sizi alacak adama sabır versin!'' dedi Behzat mendile atılarak cebine sokuşturdu.

Perran bu duaya coşkuyla amin deyince Behzat anlamsızca kıza baktı. Yorum yapmaktansa kıza veda etmeye karar verdi. Başı kazan gibi olmuştu zaten, bir de sohbeti devam ettirip sıcaktan pişmiş kellesini kaynatmaya niyeti yoktu. Kızdan aldığı saç ile kendi saçını koyduğu ipekli sırma işlemeli mendili yan yana koymuştu. Şimdiden Yasemin'in aklının başına geldiğini hissediyordu, cesaretlenip ailesine karşı koyacak ve nişanı Salih'in kafasına fırlatıp atacaktı.

Behzat mendili alıp kaçarcasına yanlarından ayrılınca Perran ve dadısı dönüş yolu yerine genç adamın ardından eve girdiler. Sıra kapıcısını bulup eline üç beş para sıkıştırdılar. Behzat'ın getirdiği saçlara ayrılık değil de sevda büyüsü yapması için; Perran, elinde kalan kıymetli mücevherlerinden birini daha feda etti. Adam bir parça nazlandı ama Tayyibe çemkirince kabullenmesi daha ucuz oldu.

''Dur bakalım orada seni sünepe! İyilik yap diye sana para veriyoruz, sen illa günaha gireceğim diye tutturursun. Hiç mi utanmazsın sen? Bir de değerli bir hocanın evinde sıra bekçiliği yaparsın. Ayıp, ayıp tüüü... Sakalın batasıca!''

''Ne tükürüyon ayol, çirkef karı!'' diye sızlandı adam ama hava bir iş için yeter para almıştı. İşi uzatıp elindekinden olmak istemedi. Sözde büyü tutarsa da paralarını almışlardı tutmazsa da niyetiniz kötüymüş der işin içinden çıkarlardı. ''Hoca hazretleri sen gelirsen içeri almamamı dediydi, yine haklı çıktı mübarek! İsteğinizi ileteceğim hazrete, iyiye yoracağım anlatırken. Umarım ikna ederim.''

''İkna edemezsen gelir o verdiğimiz paraları senden söke söke alırız.''

Perran yine dengesizce coşan dadısını kolundan çekti. ''A, adam tamam dedi dadıcığım, üzme beyefendiyi.'' Beyefendi dediği zat, pek bir kadınsı bir göz süzüşle burnunu yükseltti. Perran adamdaki bu oynaklığı görmezden gelerek gülümsedi. ''Ben size güveniyorum, eğer büyü tutarsa size değerli bir ödül vaat ediyorum.''

Adam ince tüye benzer bıyığının süslediği dudağını büktü, sakalının devamı da tüy gibiydi. Sanki kılları alıp rasgele adamın yüzüne tükürükle yapıştırmışlardı da bazıları düşmüştü, öyle düzensizdi. Kıllarının elinde kalmasından korkmadan ince parmaklarıyla sakalını okşadı ve omzunu kaldırdı.

''Düşündüm taşındım, ikna ederim sevda büyüsünü yaptırırım. Tutar tutmaz orasını bilemem, çünkü niyet değiştirmek tahmin edersiniz ki pek güç bir iştir.''

Sıra kapıcısı sırası gelen Behzat'ı içeri almak için yanlarından ayrıldı. İki kadından genç olanı, yaşlı olana söylenerek evden çıkmak için geri döndü. Tayyibe'nin bu patlamaları çok sık olmaya başlamıştı. Az önce tembihlenmesine rağmen sıra bekçisine bir torba lafı ardı ardına sıralamıştı. Eskiden kadının çok susup az konuştuğu zamanları özlemişti, Perran. Bunadı dese, bunamamıştı ama çok sıktığı çenesinin yayları iflas ediyor olmalıydı. Bir an önce yağlayıp bu tehlikeli gıcırtıyı gidermeyi kafasına yazarak, annesine gideceğini söylediği terzi yönüne dümeni kırdı.

Kalpten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin