Bölüm 40

173 23 13
                                    

Gecenin bir yarısı, artık aşina olduğu ağrılarıyla uyanan Salih, kuruyan boğazındaki kan tadını yutarak yataktan doğruldu. Ayak bileği kırılmış gibi sızlıyordu, aynı şekilde sağ el bileği de oldukça hassastı. Yatağın başındaki yıpranmış gömleğini aldı ve şerit halinde parçalayarak el bileklerine sardı. Tüm bu işlemi duygusuz ve alışılmış hareketlerle yapmıştı. Beyninde büyük karanlık bir boşluk vardı, tüm bunların sorumlusunun kendisi olduğunu biliyordu. Pierre'nin teklifini hiç kabul etmemeliydi.

Yüzüne düşen saçlarını geriye atarak pencereye doğru baktı. Hava karanlıktı ama neden? Uyumaya gittiği saati anımsamak zor olsa da, havanın kararacak kadar uzun süre uyumasına ihtimal yoktu. Osman'ın çoktan başına dikilmesi gerekirdi. Kulak kesildi, ses yoktu. Ayağında pantolon olduğu halde odasından dışarı çıktı. Ayak bileğine yüklenmeksizin sessiz adımlarla Osman'ın odasına doğru yürüdü. İlk duyduğu ses bir inlemeydi... Erkek sesi olmadığını anlayınca durakladı. Yavaşça ilerledi, kulağını kapıya dayadı. Kulağına ulaşan sesler bir çeşit işkence çeken birinin sesiydi ama iki tarafın çekmekten zevk alacağı bir eziyetin nidalarıydı. Şaşırarak geriledi.

Evde üç kişilerdi. Uşak, Osman ve o... Sonra aklına uyumak üzereyken duyduğu at arabasının sesi geldi, hayal olduğunu sandığı araba sesinin gerçek olduğunu ve Osman'ın hoşuna gidecek bir yolcuyu getirdiğini anlayarak yüzü kıpkırmızı aşağıya doğru seğirtti. Nedense adamın kadınla olan münasebetine sevinmişti, son bir haftadır Osman'ın insan olmadığını düşünürken böylesi bir gerçeklik onu rahatlatmıştı.

Aç olmasına rağmen doğruca talim yaptıkları salona indi. Uykusuz ve yarı aç geçen günlerde, zayıflayacağını düşünürken ilginçtir, bedeni gelişmişti. Beliren kaslarının yanı sıra dayanıklılığı da artmıştı. Osman'ın niyetinin onu sağlamlaştırmak olduğuna inanmaya başladı. Sebebini bilmese de adam onu eğitiyordu, bir şeylere hazırlıyordu. Ve bu işi gözden uzak yapmaya çalıştığını anladı. Osman'a güvenmesi için hiçbir neden yoktu, ayrıca bu eğitimi yardım olsun diye yapmadığını bilecek kadar Osman'ı tanıyabilmişti.

Doğruca büyük kum torbasının başına geçti, hasarlı bileğinin acısını kanıksayıncaya dek torbaya yumruklarını salladı. Esaretinin öcünü şimdilik bu torbadan alabiliyordu. Bir yandan da ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Buradan yayan ayrılması çok zordu ama belki kadını getiren arabayla dönebilirdi. Osman'ın ne kadar dikkatli olduğunu bildiğinden iki bedenin iyice yorulup uyumasını beklemesi gerekiyordu. Beklerken yumruklarıyla birlikte tekmeleriyle de torbayı dövdü, başka türlü hırsını alamayacaktı.

Ter içinde doğrulduğunda bileğinin acısı katı bir zonklamaya dönüşmüştü. Nemli saçlarını geriye atarak kurumuş dudaklarını diliyle ıslattı. Arabayı araması için vaktin geldiği hesap etti. Talim salonundan hızlı adımlarla ayrıldı, karanlığa alışmış gözleri etrafı araştırırken kulaklarını dört açtı. Fakat nafile! Kadını getiren arabadan eser yoktu. Hayal kırıklığı ile eve geri döndü. Demek kadın uzun süreliğine buraya gelmişti, yani en az bir hafta...

Alt kattaki hamamda sinirini nasıl çıkartacağını bilemeden soğuk suyla temizlendi. Beline sardığı peştamalla doğrulmuştu ki kapının ağzına yaslanmış Osman'ı gördü. Gözlerine yerleşmiş karanlık bir bakışla Salih'e bakan adam doğruldu.

''Sen fazla yaşamazsın.'' dedi alaycı bir tavırla. ''Beş dakikadır seni izliyorum fark bile etmedin.''

''Yaşayıp yaşamayacağım seni ilgilendirmez.'' dedi Salih ve kirli de olsa tek pantolonuna uzandı. ''Ben senin gibi değilim, sıradan bir memurum... Memurdum.''

''Demek ki hayatın seni nereye götüreceği belli değilmiş küçük paşazade. Madem böyle belirsiz bir hayat yaşıyoruz her şeye hazırlıklı olmalıyız.''

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now