Bölüm 17

278 38 16
                                    

Cuma gününe birkaç kişi için iyi ama çoğunluk için kötü bir haberle başladılar. Mehmet Kemal Paşa'nın ani ölümü ve ölüm şekli, dost düşman herkesin canını sıkmıştı. Tüm düşmanlarının değil elbette, sayılı bir avuç beşer, paşanın başına gelen zevk eceline bıyık altından gülmekteydiler.

Sadık Muhsin Bey'in konağına haber sabahın erken vakti ulaştı. Bir gün önce toplantıda kanlı canlı gördüğü adamın, arada onu zorlayan kalbine yenik düşmesine inanamayan Sadık Muhsin, derhal rahmetli paşanın evine doğru yola çıktı. Olayın vahameti kadar oluş şekli de kötüydü. Sadık Muhsin adı geçen evi hiç ziyaret etmese de biliyordu çünkü üst tabaka tarafından oldukça beğenilen bir ahlaksızlık çukuruydu. Her türlü alemin işlediği ev, şöhretliydi ama öyle herkesi kabul etmezdi. Mehmet Kemal Paşa, ne akla hizmet, kafasında o kadar sıkıntı varken uçkurunun peşine düşmüştü ki?

Beyefendi konaktan ayrıldıktan sonra haberin ağırlığı bir zaman havada asılı kaldı. Öyle ki, Yasemin çekmecesinde duran fincana, lanetli bir tılsım olarak görmeye başlamıştı. İyice huzursuzlaşınca Münevver'i arayıp buldu, uğursuz fincanı def etmek için kadına yalvarmaya başladı. Münevver nazlanıyordu. Madem beyzadeden kurtulmak istiyorsun neden falı bozmaya çalışıyorsun ki? Doğru değil mi ya? Yasemin'in dinleyecek hali yoktu. Terziye gitmek için acele ederek öğleyi zor etti.

At arabasından boğaza yakın mesire yerinde indiler, adama beklemesini söyledikten sonra gezinen insanları, çiftleri görmezden gelerek boğazın pırıldayan sularına ulaştılar. Yasemin heyecanlı ellerle fincanı kesesinden çıkardı. Dilbade'nin üç dua kuralını hatırlamaksızın bildiği tüm duaları okumaya başladı. Kalbi boğazında, altıncı duasından sonra yan gözle dadısına baktı, sakince boğazın masmavi sularını seyrediyordu. Elindeki fincana dikkat ederek kadına güçlü bir dirsek attı.

"Ne duruyorsun dadı, dua okusana." diye fısıldadı.

Münevver, suya tapan ilkel kabile üyeleri misali, saygı duruşuna geçti ve hafifçe öne arkaya sallanarak dua okumaya başladı. Yasemin kendisiyle dalga geçen dadısına sinirlense de, kendi ayini bozmadı. Birkaç duadan sonra fincanı, güneşin altında gün yakamozuyla dalgalanan suya fırlattı. Salih'in belalı sevdasını bir an önce unutmasını, kendisini düşünmeye başlamasını, uzaklaşamayacağı kadar ona bağlanmasını diledi. Bencillik veya değil, nişanlılık döneminde Salih'in ondan başkasını düşünmesini istemiyordu.

Yasemin ile dadısı, fincandan kurtulduktan ve üstüne bir ağız dolusu dua ettikten sonra rahatlayarak terziye doğru yöneldiler. Bu arada hiç tahmin etmeyecekleri bir şey başlarına geldi... Mesire gezginlerinden birinin ilgisini çekmişlerdi! Bu gezgin, Behzat'tan başkası değildi ve iki kadının suya bir şey atıp sonra da havaya kaldırdıkları ellerine doğru mır mır konuştuktan sonra ellerini yüzlerine sürmelerine hiç aldırmamıştı. Çünkü bu kadınlar, onun dikkatini daha önce çekmişlerdi.

Dünyalar güzeli Behzat, yakışıklılığının övülmesi için iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, her zamanki gibi, parkta dolanan genç kızların gözünü şenlendiriyordu. Vakit geçirmek için gözüne kestirdiklerine bıyık burmaya devam etti. Derken hızlı adımlarla gelen iki kadın dikkatini çekti. Kız uzunca boyluydu, elbisesinin etekleri hızlı yürüdüğü için etrafında dans ediyordu. Yüzünü örten tül peçe sadece gözlerini açıkta bırakmıştı ki, zaten bu da Behzat'a yetti. Zümrüt yeşili gözlerin sahibini görür görmez tanıdı ve ikili önünden geçerken elini, kalbinin üstü sandığı sağ göğsüne koyarak bir Ah çekti. Bu afetin mektubu hala ceketinin sağ cebindeydi. Aşk nidasını duyacağını düşündüğü Yasemin, ona bakmaksızın yanından geçip gidince, yere düşen karpuz gibi morali dağıldı.

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now