Bölüm 34

181 24 3
                                    

Behzat ve Perran'ın ne işler karıştırdığını merak edenler buraya! İki sevdalının aşkları için neler yapabileceğine şaşıracaksınız :))) 

Behzat'ın ayrılmasıyla Perran ve dadısı odaya alındı. Perran, en az kendi kadar korkan dadısının koluna yapışmış bir halde kapıcı tarafından neredeyse itilerek odaya sokuldu. Loş odanın basık ve boğucu bir havası vardı, pencere filan görülmüyordu. Duvarlar, odayı hepten ağırlaştıran tuhaf yazılar nakşedilmiş halılarla kaplıydı. Tavandan sarkan kötü kokulu kalın kumaşlar, odayı iyice daraltmıştı. Keskin bir mis ve gaz kokusu insanın genzini yakıyordu. Yerler sade beton dökülmüştü ve ince yazlık pabuçlarının altından tüm soğuğu onlara yansıtıyordu.

İki Havva kızı nereye gideceklerini bilemez halde, birbirlerine yapışıp loş odaya gözlerini alıştırmaya çalıştılar. Duvara yanaştırılmış kafes örgülü bir paravan vardı, yanlarında zayıf ışıklı iki gaz lambası asılmıştı. Odadaki tüm ışık kaynağı bu islenmiş lambalardan yayılan aydınlıktı.

''Beri gelin!''

Kalın bir erkek sesi parlayınca Perran ve Tayyibe yerlerinde sıçrayarak çığlık attılar.

''Ay, kim konuştu?'' diye bağırıverdi Perran.

''Cinler!'' diye Perran'ın koluna iyice yapışan Tayyibe nefessiz fısıldadı. ''Gidelim canım, buradan.''

''Paravana yaklaşın!''

Perran bakışlarını odadaki paravana çevirdi, korkudan titreyen kolu bacağı, çenesi rahatlayarak nefeslendi. Tayyibe'ye doğru yanaştı.

''Gel dadı, hoca hazretleri odadaymış meğer.'' diye fısıldadı. ''Cin min değil duyduğun.''

Tayyibe çoktan bildiği tüm duaları okumaya başlamıştı. Perran'ın sözleri onu sakinleştirmedi, çevresini saran cinlerden kurtulmak için okuyup üfleyip etrafı havalandırmaya devam etti. Perran dadısının bu hareketiyle hocayı sinirlendirmemesini umarak paravana yaklaştı.

''Diz çökün! Karşımda oturun hatunlar!'' diye emir veren hoca, iki kafadarı yeniden sıçrattı. Adamın sesi küçük odada nasıl oluyorsa incelip aniden kalınlaşarak bomba misali patlıyordu. Yüzünü göremedikleri hoca, ortamın verdiği bir ruh haliyle dünya dışı bir tona kavuşan sesini iyi kullanıyordu.

Perran iç geçirerek buz gibi betona diz çöküp oturdu ve dua eden dadısına asılarak yanına çekti. Tayyibe korkudan gözünü açmadan fısır fısır dua etmeye devam etti, durabilecek gibi değildi. Perran hocaya karşı ezilerek başını öne eğdi ve adam konuşana dek suskunca oturdu.

''Büyük derdin var kızım.'' dedi hoca. Perran nasıl bildiğini düşünürken adam tuhaf sesiyle ekledi. ''Gönlündekini ben biliyorum ama senin seslendirmen lazım gelir. Konuşmaya başlamadan önce bismillah demeyi unutma ha.''

Perran sabırsızca geliş amacı olan iki uygun olmayan ve birbirini sevmeyen insanı ayırmak istediğini anlattı. Uygunsuzlukları konusunda konuşurken öyle abarttı ki, sonunda hoca sıkıldı.

''Yetişir, yetişir hatun... Ümmet derdini anlatır gibisin, ne bu coşku. Anladım, pek münasebetsiz bir çift imiş bu iki insancık. Bir sorduk bin işittik, tövbe, tövbe!''

Hoca lafını kesince işin önemini anladığını düşünen Perran çenesini kapadı. Hoca kendi kendine mırıldanmaya başlayınca Tayyibe dua sesini bir ton daha arttırdı. Perran dadısını getirdiğine pişman olmuştu, dirseğini sallanan kadına vurup sinirle soluklandı. O da korkuyordu ama merakı ve Salih'e kavuşma umudu daha baskındı. Dadısı gibi delirecek hale gelmemişti. Hoca konuşunca dadısına ters bakmayı bırakıp saygılı bir edayla paravana baktı.

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now