Bölüm 41

200 23 11
                                    

Boğucu yaz gününde insanlar biraz nefes almak için boğaz kenarındaki gölgeli yürüyüş yollarına akın etmişlerdi. Kimileri çimlere yayılmış, bohçalarını önlerine açmışlar, temiz havanın etkisiyle genişleyen midelerini doldurmaya çalışıyorlardı. Kimileri de denizden esen meltemin tadını çıkarmak için yeşil çimlerde dolanıyorlardı. Birkaç genç kız ve delikanlı da kayıklarla geçiş yaparak birbirlerine göz süzüyorlardı. Demem o ki, herkes İstanbul Boğazı'nın güzelliğine kapılmış, bu görüntünün bir şekilde tadını çıkarıyordu.

Üç kişi dışında...

Kalabalıktan uzak duruyorlardı, fakat dikkati büsbütün çekmemek için ayaküstü sohbet ediyor görüntüsüyle türlü planlar yapan bu üç kişiye yaklaşalım. Tayyibe'nin hakkını yemeyelim, o buraya sadece Perran'ın zorlamasıyla gelmişti. Perran kadını yanlarından uzaklaştırmak isterdi ama maalesef Behzat ile yalnız görüşmesine olanak yoktu. Dedikoducu gözler, gereğinden de kapalı kılıklarına rağmen Perran'ı veya Tayyibe'yi tanırlarsa işi biterdi. Sonra ver elini Musul!

Behzat genç kızın sadece gözlerini görebiliyordu, koyu renkli bakışların kendisine ilgiyle bakmasını ilginç karşılamıyordu ama bu bakışlarda hayranlık yerine büyük bir merak vardı. İşte, bu yeni bir bakış açısıydı. Bu yeniliğe aldırmamaya çalışarak fesini düzeltti. Belki bu şekilde kızın ilgisini kendi yakışıklılığına çekebilirdi.

''Size anlattım Perran Hanım, aynı soruyu sormanız sonucu değiştirmiyor.''

''Ama anlamıyorum Behzat Bey, bir hafta oldu. Büyünün işe yaramaya başlaması gerekmiyor muydu?'' dedi hafif sinir sezilen tonda devam etti. ''Allah aşkına Salih Bey nerede?''

Yine mi Salih! Adam bir kere kır gezintisi yapmıştı ve Behzat'ın tüm hayranlarını ve ileride hayran olacaklarını kendine çekmeyi bilmişti. Asıl büyü yapanın Salih olduğuna emin oldu. Kızın sabırsızlığına kızarak söylendi.

''Aynı durumdayız. İki defa Yasemin Hanım'ın ziyaretine gittim, ikisinde de terzideymiş. Bu kızlar terzilerde ne çok vakit geçiriyorlar? Aklım almıyor.''

Perran, Behzat'ın Yasemin'i ziyaret etmesiyle zerre ilgilenmedi. Sonuçta büyü yapılan saçlar, onun ve Salih'indi. Fakat Salih ortalarda yoktu, şimdiye kadar Perran'ın aşkından mecnuna dönmesi gereken sürmeli, buhar olup uçmuştu. Ya da Behzat büyü konusunda yalan söylüyordu. Ama neden söylesin? Salih'in ona aşık olup ayrılması işine gelirdi. Ah! Yoksa? Behzat ona mı? Perran kendi düşünceleriyle kendisini şaşırtmakla uğraşırken Behzat söylenmeye devam etti.

''Bir kez daha gidemem, hayatta olmaz. Benim de düşünmem gereken bir gururum var değil mi? Şımarık bir melek için ünüme yeterince gölge düşürdüm. Siz emin misiniz, Yasemin Hanım'ın gönlünün bende olduğundan? Bende şüphe oluşmaya başladı.''

Genç adam konuşurken Perran'ın beynine nur inmişti. Tabi ya, Behzat büyü yapılan saçın ona ait olmadığını bilmiyordu ki! Yasemin'i görmek istemesindeki sebep ancak kızın Salih'e karşı hislerini merak etmesinden kaynaklanıyordu. Adamın son lafının ardından atıldı.

''Başka türlüsü düşünmek doğaya aykırı Behzat Bey. Rica ederim, hiç aynaya bakmıyor musunuz?''

''Mütemadiyen bakarım hanımefendi ama bunun konumuzla ne alakası var?''

''Sonra dönüp Salih Bey'e bakıyor musunuz?''

Behzat şaşaladı. ''Salih'e neden bakayım?''

''Biz anlaşamıyoruz ayol...'' diye kendi kendine söylenen Perran nefeslenip lafı doğrudan söylemeye karar verdi. ''Diyorum ki, sizin gibi bir güneş dururken Yasemin neden Salih gibi bir ay ışığına baksın?''

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now