Bölüm 20

260 31 2
                                    

                  

Kamil Talat, Salih'in odadan çıkmasıyla, rahat koltuğuna yayıldı. Son zamanlarda en hafif işler bile onu yorar olmuştu. Hâlbuki gençliğinde öyle miydi ya. Aynı bu genç adam gibi etrafını, coşkun kişiliğinin ateşiyle büyülerdi. Eski günleri düşünürken kapısı nazikçe tıklatıldı. Kamil Talat Bey'in izniyle kapı açıldı ve özel kâtibi içeri girdi.

"Efendim, Edip Nuri Bey geldi. Görüşme talep eder. Ne buyurursunuz?"

Kamil Talat sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. "Yine mi bu âdemoğlu! Gelsin, bakalım derdi neymiş anlayalım."

"Emredersiniz." diyen adam geri çıktı.

Kamil Talat koltuğundan kalkarak pencerenin yanındaki masaya doğru adımlarken Edip Nuri oldukça saygılı bir tavırla odaya girdi.

"Hayırlı günler Kamil Talat Bey, habersiz geldim affınızı istiyorum."

Kendine sürahiden su almaya çalışan Kamil Talat, sürahiyi bırakıp elini Edip Nuri'ye uzattı. Adamın elindeki eldiveni görünce şaşırdı.

"Hoş geldiniz Edip Nuri Bey, elinize ne oldu?"

Edip Nuri adamın elini hızlı ve gevşekçe sıkıp geriledi. "Önemsiz bir rahatsızlık beyefendi, doktor sıcaktan olduğunu söyledi. Bir süre koruyucu eldiven takmam gerekiyormuş."

"Üzüldüm, geçmiş olsun. Acı veren bir şey değildir umarım."

Edip Nuri gözlerini kısan zoraki bir gülümsemeyle adamı cevapladı. "İlginiz için teşekkür ederim efendim. Hiç acımıyor aslında."

Acımaz mı? Çırağın öldüğü haberi yüzünden, usta efendinin emriyle ona verilen hediyeden sonra bu kadarla kurtulduğu için şanslıydı. Belki o yüzden acısı gözüne gelmiyordu. Ona küçük bir kutunun içinde gümüş bir çivi göndermişlerdi. Edip Nuri bunu ne yapmasını bilecek kadar cezalara aşinaydı. Eli tir tir titrerken gümüş çiviyi sol eline çakmak için; ona, bu cezanın verilmesini sağlayan adamın yardımını istemek zorunda kalmıştı. Katil ruhlu adam, bu yardımı severek kabul etmişti hatta daha yardımcı olmak adına çakma işini üstlenmek istemişti.

Edip Nuri sinirden titreyerek adama baktığında, pis herifin gözlerindeki delilik alevini görünce bir an için siniri, korkuya dönüştü. Elindeki çekici ona vermesi halinde sadece çiviyi eline çakmakla kalmayacak gibiydi. Ürpererek sesini sertleştirdi ve adama sessiz olmasını söyledi. Adam sessizdi ama suratı, cehennemden yeni çıkmış bir iblisi andırıyordu. Az sonra tanık olacağı vahşi cezayı sabırsızca bekliyordu. Edip Nuri işi daha fazla bekletemezdi. Elinin üstüne yerleştirilen çivi uğursuzca parıldarken dişlerini kenetledi ve çekici havaya kaldırdı, indirdi.

Kamil Talat ile konuşurken dün geceki anıyı anımsayan Edip Nuri'nin yüzü sarardı. Elinde delik açan yara, bu anıyla birlikte ikinci bir yürek gibi atmaya başlamıştı ve sancıyordu. Bir anlığına, bayılacağını haberdar eden buz misali bir his bedenini sarıverdi. Kamil Talat adamın halini fark edip doldurduğu su bardağını Edip Nuri'ye uzattı.

"Buyurun, oturun. Ben, sizi pek, iyi görmedim."

Kendini hemen toparlayan Edip Nuri bardağı alarak içti ve koltuğa doğru yöneldi. Üstlendiği iş çok önemliydi önce onu başarmalıydı çünkü sonunda kendi boynu ortaya konmuştu. Dün geceki işaret bunu gösteriyordu. Yavaşça kendi durumunu açıkladı.

"Verilen tertip bir parça ağır geldi azizim, ondandır."

Kamil Talat Bey, kendine bir bardak su doldururken konuştu. "Bazı doktorlar pek düşüncesiz oluyor. Her hastaya aynı tertip yazılmaz ki..."

Kalpten ÖteKde žijí příběhy. Začni objevovat