Bölüm 8

383 43 12
                                    

Perran tedirgince ellerini ovuşturup alt kattaki terasta Yasemin'in gelmesini bekliyordu. Hem kırgın, hem de suçluydu. Suçluydu çünkü kendini kurtarmak için Yasemin'i ele vermişti... Kırgındı, çünkü Yasemin hiç düşünmeden onun beğendiği adama evet demişti... Keşke itiraz etseydi, dedikoduların bir iki haftaya azalıp kendi suçunun örtbas edileceğini biliyordu. Annesi anlatırken bu kadar ballandırmasaydı, çoktan kadınlar kendilerine çekiştirecek yeni bir konu bulurlardı. Dün davet geldiğinden beri, Yasemin ile konuşacağını ve ona nasıl davranacağını tasarlıyordu. Birazı yalan, birazı doğru konuşarak, Yasemin'e nazlanmaya karar vermişti ve bir şekilde Salih'ten vaz geçmesini sağlamayı. Fakat önce Yasemin'in neyi, ne kadar bildiğini öğrenmeliydi.

Yasemin beyaz ipekten bir elbiseyle çıkageldiğinde yüreği zıpladı, bir an gelinlikli sanıp afakanlar bastı. Oturduğu yerden kalkamadan ağzı açık, kendisine hızlı adımlarla gelen kıza baktı. Hemen ardında da tıslayarak gelen dadı Münevver vardı.

"Yavaş kızım, terleyeceksin. Hiç yakışık alıyor mu? Bak, kime diyorum ben? Yasemin!"

Yasemin kadının azarlarına aldırmadan arkadaşının yanına vardı.

"Perran!" dedi güzelim dalgalı saçlarını savurarak. "Şükür kavuşturana, çağırmasam hiç gelmeyeceksin."

Perran sonunda kımıldamayı akıl etti, şaşkınca doğruldu. Yasemin ona sarılınca kurulmuş bebek gibi o da arkadaşına sarıldı. Yasemin çabucak kulağına fısıldadı.

"Münevver'i atlatalım, konuşacaklarımız var."

Perran boğazını temizleyip "Hı, hı!" diyebildi.

Yasemin ile gölgeli çardağa doğru giderlerken havadan sudan muhabbet ederek gülüştüler. Sıcak hava, esen basık yel sayesinde, Münevver'in başı oturduğu gölgelikte göğsüne düşmeye, göz kapakları kapanmaya, dudağı sarkarak horuldamaya başlamıştı. Kızlar, aldıkları bu özgürlük işaretlerini hemen değerlendirip ufak adımlarla çardaktan kaçtılar. Şadırvanın ilerisindeki kumlu yürüyüş yolundan aşağıya, küçük koruya kadar topukladılar. Onları gören bahçıvan ile yamağından başka kimse yoktu. Yasemin, Perran'ın terini saklayan eldivenli elini koruya varana dek bırakmadı. Güzel kokulu bir erik ağacının altında durdular.

"Eee, anlat bakalım Perran." dedi gölgeli gün ışığında iyice parlaklaşan gözlerini Perran'a dikerek.

Perran bu yeşil ışıltılar saçan gözlerin karşısında yutkundu. Çekinik sesi kısılarak tasarladığı kelimeler boğazından zor çıktı. Gıcırtıyı andıran bir sesle konuştu.

"Asıl sen anlat ayol. Ne demeye Salih'e evet dedin, benim onda gönlüm olduğunu bilmez misin?"

Yasemin yanaklarına dek kızardı. Perran'ın iki elini de tutarak sıktı. "İşin aslı başka Perran, neler oldu neler..."

"Ben anlamam!" dedi başını dikleştirerek. Baskın çıkması gerekiyordu. "Kaç gündür konuşulanları yatıştıracağız diye annemle benim canım çıktı. Sonra bir de ne duyayım, benim dert edindiğim adamla sözlenmişsin. Buraya hiç gelmeyecektim emme neyse dedim, büyüklük bende kalsın. Ne de olsa, senden birkaç gün büyüğüm."

Aslında iki sene diye içinden geçirdi Yasemin ama dillendirmedi. Perran bu hesapla, seneye Yasemin'den küçük kalacaktı, anlaşılan kızın yaşı her sene düşüyordu. Yasemin mahcup bir tavırla arkadaşına baktı ve olanları ona anlattı. Hayriye Hanım'ın dedikodu yaptığını doğrudan demedi çünkü emin değildi. Afife Hanım, ona mektubu ve dedikoduları anlatmıştı, nasıl bildiğinden bahsetmemişti. Münevver de olayı tam bilmiyordu.

Kalpten ÖteDonde viven las historias. Descúbrelo ahora