Bölüm 14

299 43 3
                                    

Yasemin annesinin yanında mutfağa gittiğinde; konak çalışanları, aşçının yaptığı böreği mideye indirmeye hazırlanıyorlardı. Afife Hanım'a da bir tabak börek ile çay uzattılar, birer servis de yukarıya göndermek için düzenlediler. Yasemin elindeki hazineyi bırakmadan Münevver'in yanına yanaştı.

"Dadıcığım, Dilbade nerelerde?"

Kadın, böreğe üşüşmüş insanları süzdükten sonra ileriyi gösterdi. "Kesin kilere uyumaya gitmiştir mutfak faresi."

"Gel, hatunu bulalım da şu falı okutturalım."

"A, senden korkulur Yasemin. Ne ara aşırdın kızım sen bu fincanı?"

"Sus, sus." dedi annesine bakarak. Akşam yemeği için aşçı kadınla konuşuyordu. Kısık sesle ekledi. "Valla, bu suratsız benden bir şey saklıyor."

"Normal değil mi? Beyzade ilk görüşmenizde hakkındaki her şeyi sana nasıl anlatsın?"

Yasemin bıkkınca Münevver'e baktı. "Aman Münü, ne demek istediğimi biliyorsun?"

"İyi, çokbilmiş seni, kurtulamayacağım senden galiba." diye söylenerek kurulduğu sandalyeden kalktı. "Ah, bacaklarım, senin peşinden koşmaktan helak oldular be yavrum."

Tahmin ettikleri gibi Dilbade, boş meyve kasalarını yan yana dizmiş, üstlerine kilimi sermiş uyukluyordu. Yasemin soluklanmadan orta yaşlı kadını dürttü. Dilbade önce ne olduğunu anlayamadı, karşısında Yasemin'i görünce bir telaş bahaneleri sıralamaya başladı. Yasemin, kadının fare nöbetçiliği yaptığına inanmadı ama lafı kısa kesmesi için inanır göründü.

"Kurduğun fakları denetlemen çok güzel Dilbade ama ne olursun şu fincana da bir bakıver."

Dilbade uyuduğu için azar yemekten kurtulmanın rahatlığıyla gözlerini ovuşturdu. "Bakmaz mıyım küçük hanım emme bura pek karanlık, az aydınlığa geçelim."

Kilerden çıkıp bahçeye açılan mutfak kapısından arka tarafa geçtiler. Dilbade dualar ederek fincanı açtı, kınalı parmaklarının arasında evirdi çevirdi. Sonra aniden gözleri açıldı ve diğer elini ağzına götürdü.

"Bu fincan kimin küçüğüm?"

"Ne gördün?" diye atıldı Yasemin. Münevver de heyecanlanmıştı.

"Söyleyiver Dilbade, kiminse kimin. Çatlayacağız burada değil mi?"

Dilbade başını salladı, iki üç dua okuyup fincana tükürdü. Yasemin şaşkınlıkla kadını izliyordu. Dilbade başını yeniden salladı.

"Ben bunu dillendirmem, imkânı yok. Söyleyip vebal altına girmem."

"Valla kafana yumruğu çatacağım Dilbade, numarayı bırak da söyle!" diye homurdandı Münevver. "Zaten fincana tükürüp olan falı bozdun."

"Daha beter bozulsun, tüü!" diye yeniden tükürdü.

Yasemin, artık okunsa ne olur, hale gelen fincandan umudunu keserek suratını sallandırdı. Dilbade endişeyle Yasemin'e döndü.

"Bunu akar suya atmak gerek Yasemin Hanım. Kötülüğü aksın gitsin."

"İyi, yarın boğaza götürür törenle sallandırırız suya." dedi Yasemin dudağını sarkıtarak. "Hiçbir şey söylemeyeceksin anlaşılan."

Dilbade kızın üzgün halini fark edince ezildi büzüldü. "Söylenmese daha iyi ya."

"Biraz çıtlat bari." dedi Münevver. "Yalan dolan zaten."

Kalpten ÖteWhere stories live. Discover now