9.Bölüm "YALNIZLIK"

66.2K 2.6K 552
                                    


Göz kapaklarımı kapatmamla yanaklarımdan birer birer yaşlar süzülmeye başladı. İnsanın içinden ağlamak gelirdi ya sebepsiz yere, hiçbir neden yokken. İşte içinde bulunduğum durum bana bile saçma gelse dahi tam da buydu. Sabah yatağımdan kalktığım andan itibaren üzerimde kasvetli bir hava vardı. Bu kasvetli havayı ancak ağlayarak üzerimden atabilirdim. Ağlamak insanı rahatlatırdı, yani en azından beni rahatlatıyordu. Her gözyaşı bir tane dert götürüyormuş gibi hissederdim. Hâlbuki öyle bir şey olmadığını pekâlâ biliyordum. Tamamen benim hayal ürünümdü. Ertesi sabah kalktığımda her şey kaldığı yerden devam ediyordu.

Son akan gözyaşımı da elimin tersiyle silip, ayağa kalktım. Çoğu insanın aksine yalnızlık bana iyi gelmiyordu. Ev çok sessizdi. Birtek ben vardım. Bu da beni duygusallaştırmıştı. Tamam, yarım saat sonra gelecek olan servisimle ben de kalabalığa karışacaktım fakat şu an kendimi sonsuza kadar yalnız kalacakmış gibi hissediyordum. Bu saçma düşünceye nereden kapıldım bilmiyorum. Galiba abim beni ilk defa burada bırakıp İzmir'e gittiği içindi bunlar. Biraz da endişeleniyordum tabi. Durduk yere gitmesi saçmaydı. Hem de İzmir'den geleli bir hafta bile olmamasına rağmen. Bir sebebi vardı elbet.

"Neyse," dedim ve sesli bir şekilde iç çekip mutfak kapısından dışarı çıktım. Merdivenleri de üçer beşer çıktıktan sonra odama girip banyoya ulaştım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kafamı kaldırıp aynaya baktım. Gözlerimin etrafı hafif şişmişti ama şişkinliğinin geçmesi uzun sürecek gibi durmuyordu.

Banyodan çıkıp dolaptan formalarımı aldım. Üzerimdeki pijamaları çıkarttıktan sonra onları üzerime geçirdim. Kravatımı da pratik hareketlerle çok sıkı olmayacak şekilde bağlayıp diz kapaklarımın hemen üstünde biten beyaz ince çorabı ayağıma geçirdim. Dünden kalma lacivert deri çantam hazırdı zaten.

Ayakkabılarımın yanına ilerleyip supralarımın üzerinde göz gezdirmeye başladım. Koyu mor ile lacivert uyardı sanırım. Tek elimle mor supralarımı kavrayıp yatağımın ucundaki pufuma oturdum. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip yatağımın üzerindeki telefonumu aldım. Saate baktığımda beş dakikam falan kalmıştı. Tekrar telefonu yatağın üstüne fırlatıp aynanın karşısına geçtim. Biraz daha oyalanırsam okula dağınık ev topuzumla gitmek zorunda kalacaktım. Hemen elimi saçıma daldırıp tokayı canımın acısına aldırmadan sıyırıp aldım, ardından hızlı adımlarla makyaj masamın üzerinden tarağımı alıp saçımı taramaya başladım.

Saçımı taramam bittiğinde tarağı aldığım yere bırakıp saçlarımı at kuyruğu yapmak için tekrar aynanın önüne geçtim. Şu an saçlarım çok hoş duruyordu. Rahatıma düşkün biri olmasaydım kesinlikle böyle giderdim okula ama ne yazık ki rahatıma düşkün biriydim. Allah aşkına hangi insan beline kadar uzanan saçlarla rahat edebilirdi ki?

Dışarıdan korna sesi geldiğinde kulaklarıma inanmak istemedim. Benim servisim olamazdı değil mi? Yatağımın üstünden telefonumu alıp saate baktım. Kahretsin ki benim servisimdi. Dışarıdan tekrar korna sesi geldi. Kendime düşünme payı bırakmadan yerden çantamı kapıp hemen aşağı fırladım. Kapının yanındaki anahtarlıktan anahtarımı alıp kendimi dışarı attım. Hareket eden sevis, şoförün beni görmesiyle tekrar durdu. Ben de kapıyı hızlıca çekip koşarak servise yetiştim. Otomatik kapıdan içeri girip yine aynı yerime oturdum.

Okula iki gündür servis aracılığıyla gidiyordum ve ikisinde de geç kalmıştım. Bu gidişle yakında servisim değişirdi zaten. Dışarıyı izlemeye başlayacağım sırada camdaki yansımamla göz göze geldik. Ağladığım pek belli olmuyordu artık. Ama böyle giderse ben kafayı yerdim yalnızlıktan. Ne kadar iğrenç bir şeydi öyle? Abim birini ayarlayacağım demişti ama hâlâ ses seda yoktu. Banu'ya bile razıydım o derece.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin