49. Bölüm "GİRİFT"

25.1K 1.4K 598
                                    

Çok katlı bir duvarın yıkılmasına sebep olan yerinden oynamış tek bir tuğlaydı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Çok katlı bir duvarın yıkılmasına sebep olan yerinden oynamış tek bir tuğlaydı. Sele sebep olan küçük bir çatlaktan sızmaya başlayan sulardı. Bütün bir şehri ıslatacak olan yağmuru başlatan bir damla, dev bir çınarı deviren hafif bir rüzgar, kasırgaya sebep olan bir kelebeğin kanat çırpışıydı.

Hayatımı değiştiren ise sadece bir kitaptı.

Rastgele ödevimin malzemesi olan bir kitap.

Nerede dev bir hadise varsa, altında gölgesinde bile kalamayacak kadar ufak detaylar yatardı. Ben, Ceren Soysal (on yedi yaşındaki sıradan bir genç kız); aynı günde üç genç adamın, iki ailenin, iki yetişkin kadının ve daha farkına dahi varamadığım hayatların akıbetini değiştirmiştim. Beni ise bunca zamandır peşinden soluksuz sürükleyen aşk, sıradan bir gecede ufak bir aksilikle eve gelip abimin arkadaşlarıyla tanışmamla cereyan etmişti. Bildiğim, dilime hakim olmakta epeydir direndiğim hayatımın sırları ya da sır olarak saklayacağım şeyler ise asıl susmam, sessiz kalmam ve bir kasırgaya sebep olmamam için bana hediye(!) edilen bir saksı çiçekle ortalığa saçılmıştı. Ben, Ceren Soysal; benim imkansız, pasif, platonik aşkım ortalığı fena halde karıştırmıştı.

Susmalıydım, bunu annem sezmişti. Söyleyeceklerim ya da dayanamayıp patlayacaklarım tozu dumana katacaktı, bunu da sezmişti. İnsan içine ata ata kafayı sıyırabilirdi, bunu da sezmişti ve sır tutabileceğinden emin olduğu için bana bir çiçek vermişti ama hikayede tek aldatan babam değil, alasını yapan şu çiçekti. İhanetin en büyüğünü şu dilsiz çiçek, hem de hiç konuşmadan etmişti.

Bazen akıl almaz derecede üst üste gelen tesadüf ya da denkleşmelerin açıklamasını yalnızca olacağı varmış diyerek örtbas edersiniz. Belli ki kaderinizdir, aklınız bu kadarına eremeyecek ve birçok dala ayrılan ihtimallerin devamında size eşlik edemeyecektir. Yaşadıklarımı bir bu, bir de her şey bitmek için başlar, diyerek azımsamaya çalışabiliyordum. Zihnimde yaşadığım kelebek etkilerinin birçok örneği zil çalarken tamamiyle, bedenimi de alıp zihnime girmek istedim çünkü gerçek hayatta işler belki de toparlanamayacak kadar sarpa sarmıştı. Çokça bulunduğum ana lanet etmiştim, yok olmayı, havaya karışmayı dilemiştim fakat bu defa buna muhtaçtım. Abim ve Hakan'ın salt bir şaşkınlık ve biraz da dehşetle bana bakan bakışlarının altında ezilir, can çekişir haldeyken buna gerçekten muhtaçtım. Dünyanın en talihsiz insanı olmayı dahi isteyebilirdim ancak sanırım o yine bendim.

Çöktüğüm yerden sendeleyerek ayağa fırladım ve güçsüz bacaklarımın sızladığını hissederek, "A-Abi?" dedim şaşkın bir ses ve ona destek çıkan kekemelikle. Abim üst düzey ağır bir hareketle gözlerini kısarak ilk başta sadece kafasını oynattı ve ardından pürüzlü çıkan sesiyle, "Ne dedin sen?" diye sordu. Olduğumdan daha fazla gerilebileceğimin mümkün olduğunu düşünemezdim fakat abimin ses tonuyla bunun olabileceğini gördüm. Dahası, gerilmenin bir sınırı olmadığını abim merdivenlere yönelip ağır, durgun ama aynı zamanda aceleci adımlarla basamakları inerken kalbimin saniyede kaç kez çarptığını tahmin bile edemeyince anladım. "A-Abi...?" dedim tekrar. Başka şeye dilim dönemez gibiydi, sanki haddini aştığını ve gereğinden fazla şeyi konuşup ortalığı karıştırdığının farkındaydı ve konuşmayı reddediyordu. Abim merdivenin yarısını geride bıraktığında Hakan kendini güç bela basamaklara iter gibi olunca gözüm ona kaydı ve içimdeki adrenalin, korku, dehşet, heyecan öyle bir katlandı ki artık dayanamayıp yığılacağımı zannettim. Hakan daha hızlıydı, sanki abime yetişmeye çalışıyordu. Yine de abim Hakan'dan daha önce yere ayağını bastı ve üstüme üstüme gelirken, "Neler dedin az önce sen?" diye sordu inanamaz bir tavırla. Histerik olarak arkaya adım atmak istediğimde saksıya takılınca ayağımı yavaşça tekrardan aşağı indirdim ve abimin gözlerine giden yolda gözlerim ufak bir merhamet ararken yalvarır gibi baktığımı sonradan fark ettim. Söylediklerimi tekrar etmek bir yana tek kelime etmeye ne mecalim ne cesaretim vardı. Yumruklarını sıkarak "Ceren, konuş!" diye haykırdığında yerimde sıçramaktan ziyade korkudan rengimin attığını dahi netçe hissetmiştim. Korku dolu ve zoraki bir tavırla "Ne duyduysan o," diye mırıldandım ancak dediğimi ben bile zor anlamıştım. Abim aramızda kalan mesafeyi "Ne demek...!" diye sinirden soluyarak hızlıca kapamaya yeltenmişti ki Hakan atak yapıp abimi kolundan kavradı. Abim sarsılarak Hakan'a döndüğünde Hakan, "Kızı korkutuyorsun," dedi sakin ve uyarıcı bir sesle. "Böyle hiçbir şeyi doğru düzgün anlatamaz."

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin