32.Bölüm "İRTİCA"

44.5K 1.5K 554
                                    



Umut var.

Umut yok.

Göze hitap eden tek fark değişen bir kelime olsa dahi o kelimenin ardına gizlenen yüzlerce, binlerce, birbirine en az siyah ve beyaz kadar zıt olan hayal, dialog, olay ve aklınıza gelebilecek her şey, yine o tek kelimenin varlığı ile olur. Var. Yok. Söz konusu eğer umutsa var ve yok en önemli kıldığınız şeyden bile daha önemlidir. Aslına bakarsanız ikisi de kendi çapında birer devrimdir. Biri siyaha devrilir, diğeri ise beyaza.

Hepimizin başından en ufak bir karamsarlığa düşüldüğünde, 'Tamam, bu kadardı, artık bitti,' dediği anlar geçmiştir. Veya en ufak bir pırıltıda, 'Oldu bu iş!' diyerek sevinç nidaları attığı. Ancak ikisi de tam tersi ile sonuçlanabilir. Çünkü büyük işler başarmak için büyük adımlar atmak gerekir. Ufak tefek kıvılcımlar her zaman yangın çıkarmaya yetmez. Yukarıdaki gibi kesin yargılar verebilmek için bir şeylerin ya tam anlamıyla kökünden sökülüp kenara atılması ya da tam anlamıyla filizlenip çiçek açması gerekir.

Umut var mı, yok mu?

Açıkçası benim açımdan yeşeren tek bir tohum dahi yoktu. Aksine, şu sıralar kardeş sözcüğünü çok sık duyar olmuştum ve fazlasıyla gözüme batıyordu. Ama Hakan, kalbimin derinliklerinden söküp kenara atamayacağım kadar kuvvetli kök salmıştı ruhuma. Ne var diyebiliyordum ne yok. Ne atabiliyordum ne de yeşertebiliyordum.

Araftaydım. Yarıladığım yolu devam edebilmem için hiçbir parıltı göremiyordum. Geriye dönmek için arkama baktığımda ise orası da zifiri karanlıktı. Işık yoktu. Rehber yoktu. Geri dönüş yoktu. İleri adımlar yoktu. Bulunduğum konumda kalakalmaktan başka hiçbir şey yoktu. Sol elimin avuç içinde biriken hayal kırıklığı, acı, keder, üzüntü, endişe, korku ve damarlarıma zehir salan birçok iç karartıcı duygular hariç. Bir de... Bir de sağ elimin avuç içinde birikmiş neşe, mutluluk, sevinç ve içi umut dolu hayaller hariç. Yanımda varlığını hissettiğim ve güç alabildiğim tek şey anılarımdı. İyi veya kötü anılar. Bana yol gösterebilirlerdi. Örneğin... Hakan yolunda ilerlediğim yolun olumlu ve olumsuz muhasebesini yaparak umudun var olup olmadığını çözebilirdim. Tanıştığımızdan bu yana hâlâ yerimde sayıp hiç ilerleyemediğim konular neydi?

Ona hiç sarılamamıştım mesela.
Hiç elini tutamamıştım.
Hiç öpememiştim.
Hiç koklayamamıştım.
Hiç sevdiğimi söyleyememiştim.
Hiç dokunamamıştım.
Hiç beraber uyuyamamıştık.
Hiç saçlarıyla oynayamamıştım.
Hiç dizlerine yatamamıştım.
Hiç özlediğimi söyleyememiştim.
Hiç, hiç bu kadar değersiz hissetmediğimi anlatamamıştım.

Bu kadar hiçin arasında, her şeyim olmayı nasıl beceriyordu?

Çünkü bir gülüşü yetiyordu bana. Sayılı kez görsem de yetiyordu. Kıvrılan dudakları hiçliğe meydan okuyup, her şey hâlâ benim elimde, diyordu adeta. İstersem bütün hiçliği, çivileri ile beraber tabanından söküp yerine istediklerimi dikebilirim. Hiçi hep, zerreyi zirve yapabilirim. Her şey hâlâ benim elimde.

Hâl böyleyken umudun olmadığından bahsetmek mümkün mü?

Umut var, sadece biraz naza çekiyor kendini. Tutarsam bırakmayacağımı, benim onu dibine kadar harcayacağımı ve ortalığın tozunu attıracağımızı biliyor. Hâliyle gelmiyor. Çünkü küçücük bir umut ile bütün dünyayı karşıma alacağımı bilen herkes gibi, o da korkması gerektiğini biliyor.

Yarıladığım yolda yapmam gereken tek şey olduğum yere bağdaş kurup beklemek. Belki umut ışığı yanacak. Yakanı da Hakan'ın ta kendisi olacak. O zaman yoluma kaldığım yerden koşarak devam edebileceğim.

TAKINTIWhere stories live. Discover now